İYİ Parti ve AK Parti'de değişim şart

Ruhittin SÖNMEZ

İdeoloji partileri hariç, partilerin sadık seçmen kitlesi genellikle lideri için oy verir. Seçmen, partisinin "karizmatik liderine" çok geniş bir kredi açar ve bu aşamada çok sayıda hatasını görmezden gelir.

Bu durum zaman içinde parti liderlerini birer "seçilmiş kral" haline getirir. Liderin konumu ve gücü tartışılamaz hale geldiğinde "parti içi demokrasi" söylemleri lafta kalır. 

Liderin her kararı, O’nu denetlemesi gereken partinin organları tarafından, “hikmetinden sual olunmaz” anlayışı ile kabul edilir. Zaten parti içindeki siyasi gücü dengelemesi ve denetlemesi gereken organların üyeleri de bizzat lider tarafından belirlendiği için bu durum yadırgatıcı değildir.

Karar Gazetesi’nde Semra Alkan’ın köşe yazısında belirttiği gibi bu aşamaya gelen partilerde "nevrotik bir örgüte doğru dönüşme eğilimi başlayabilir."  Yani bu partilerde “yaratıcılık yerine ya da değer katan ekipler yerine örgüt içinde ‘iç çekişmeler, çatışmalar, iletişim kopuklukları’ yaşanabilir.”

Semra Alkan "nevrotik örgüt belirtilerini AK Parti üzerinden örneklerle" anlatmış. Ben bu örnekleri son seçimin iki kaybedeni AKP ve İYİ Parti üzerinden anlatılabileceğini düşünüyorum. 

Bugüne kadarki başarıların (ve son seçimdeki başarısızlığın) en büyük payı AKP’de R. Tayyip Erdoğan’a ve İyi Parti’de ise Meral Akşener’e aittir. 

*   *   *

İYİ Parti’nin kuruluşunda, ilk Başkanlık divanı belli olduktan sonra kutlama ziyaretimizde, Genel Başkan Yardımcılarından Müsavat Dervişoğlu bana ve arkadaşlarıma şöyle söylemişti: 

“Biz bir lider partisiyiz. Bu katta bulunan ben dahil 10 Genel Başkan Yardımcısı partiden gitse partiye bir şey olmaz. Ama bir kişi (Meral Akşener) gitse parti kalmaz.” 

Tabii bu söz o günün şartlarında doğru bir sözdü. Bugün şartlar değişti. 

*   *   *

AKP Genel Başkanı R. T. Erdoğan kuşkusuz karizmatik bir lider. AKP’nin gücü de zaafı da bundan kaynaklanıyor. Halen diğer partilerin hiçbirinde, “karizmatik lider” yok. 

CHP son seçimde karizmatik lideri olmadan birinci parti olmayı başardı. İYİ Parti’nin geleceği de karizmatik liderde değil. 

İYİ Parti ortak akla uyan, partinin denge ve denetim mekanizmalarını çalıştıran; tabanı, teşkilatları ve seçmenleri ile duygu bağını ve doğru bilgi akışını kurabilen iyi bir yönetim ile iktidar alternatifi olabilir. (Erdoğan sonrası AKP için de tek yol bu.)

Çünkü son seçimde CHP’ye giden “emanet oyların” çoğunun geri dönebileceği adres İYİ Parti’dir. Ayrıca iyi bir yönetim sergiler ve halka umut verebilirse AKP ve MHP tabanından en fazla oy çekebilecek partidir. 

Birisi iktidarda diğeri muhalefette olduğu halde, AKP ile İYİ Parti’nin benzer belirtileri gösterdiğini düşündüğüm iki yapısal soruna dikkat çekmek istiyorum.

*   *   *

KÖTÜ KARARLARA BAĞLILIK 

“Kötü karar” olarak kastedilen partinin ve ülkenin zararına olan ve “akılcı olmayan kararlardır.” Bu tür kararlarda ısrar edilmesi ve parti organlarında bu kararlara itiraz edilememesi büyük zarara yol açabiliyor.

Örneğin AKP lideri R. Tayyip Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuç” söyleminin yanlış olduğunu, parti içinde neredeyse herkes biliyordu.

Ama hiç kimse “ben ekonomistim” diyen, “nas ortadayken, size bana ne oluyor?” diye eleştirilere kapıları kapatan liderlerine karşı çıkamadı. 

Türkiye bu kötü kararın bedelini derin bir yoksullaşma ve ekonomik çöküşle, devlet bağımsız karar alma yeteneğini zayıflatarak ödemekte. AKP de ağır bir seçim yenilgisi alarak ödedi.

*   *   *

İYİ Parti’de “Kötü Karar ve buna bağlılık” örneği olarak “31 Mart Yerel Seçimlerine ittifak veya seçim işbirliği yapmadan, “özü başına” girme kararını gösterebiliriz. Buna iktidar yerine, “muhalefete muhalefet etme” politikasını ekleyebiliriz. 

İYİ Parti il ve ilçe teşkilatları, yüzde 60 oy çokluğuyla, (İstanbul ve Ankara başta olmak üzere belli sayıda il ve ilçelerde) CHP ile seçim işbirliği yapılması yönünde görüş bildirmişti. Teşkilatların bu iradesine rağmen, 50 kişilik Genel İdare Kurulunda, 35 oyla “seçime özü başına girme” kararı kabul edildi. 

“Kötü kararı” görüp GİK’te aksi yönde oy kullanan 14 kişi çıkabildi. Bu kararın aslında Genel Başkanın kararı olduğunu düşünen/ bilen Genel İdare Kurulu, Başkanlık Divanı, milletvekilleri ve teşkilatlar bu karara bağlı kaldılar. İtiraz eden bir kısım üyeler de istifa ettiler.

*   *   *

YÖNETİMİN İZOLASYONU VE İLETİŞİMİN KOPMASI

Ara başlıktaki bu kavram "Yöneticinin / liderin makam odasına hapsedilmesi olarak da ifade edilebilir. Burada yönetici örgütü yönettiğini düşünse de aslında yöneticinin etrafını çevirenler yönetiyor denilebilir. Bir anlamda yönetici bir fanusa hapsediliyor. Sürekli yöneticiye ‘çok iyi yönetiyorsunuz’ deniyor. Yönetici gerçek gündemi takip edemiyor."

"Yöneticinin, liderin etrafını saran liyakatsiz ekipler sorunları yönetim katına iletmeyebiliyor. Ya da bu kişiler liyakatli kişilerin yönetim katına ulaşmasını engelliyor. Bir anlamda iletişim kopuklukları ya da çatışmalar yaşanabiliyor. Bu da kuruma (partiye) zarar veriyor."

*   *   *

AKP açısından, Saray bürokrasisi ile parti organları arasında bir mesafenin oluştuğu biliniyor. Daha da önemlisi partinin tabanı ile tavanı arasındaki makasın açılması ile halkın yaşadıklarından habersiz bir yönetim anlayışı hakim oldu.

AKP içinden atanmış veya seçilmiş makam sahiplerinin çoğunun halka tepeden bakan, yolsuzluk yapan, kanundan çekinmeyen birer kibir abidesi haline gelmesi bu kesimi halktan kopardı. 

*   *   *

İYİ Parti’de yönetimin izolasyonu yani partinin kuruluşunda büyük emekleri ve fedakarlıkları olanlarla iletişimin kopması daha erken başladı. Partinin en değerli varlığı olan insan sermayesi iyi yönetilemedi. Önemli bir kısmı da harcandı.

Başta Genel Başkan ve yakın çalışma ekibi içine kapandı. Beş dakikalık bir görüşmeyle gönülleri alınabilecek nice değerli kişiler kırılarak partiden ayrıldı. Bu kişileri kazanmak için çaba gösterilmedi. “Vefa” duygusunun en önemli yapıştırıcı olduğu düşünülmedi.

Kurucularının, teşkilatlarda görevli olanların bile Genel Başkan ve yakın ekibi ile görüşememekten yakındığı bir parti haline nasıl gelindi? 

27 Nisan’da yapılacak "Olağanüstü Kurultay"dan sonra partiyi yönetecek olanların çözüm üretmesi gereken ilk konu bu olmalı. Ve arkasından, liyakatli ekipler oluşturarak ortak akıl ile karar alma mekanizmasını onarmak gerekecektir.