istanbul Sözleşmesi

Beytullah KUDU


     Toplum olarak o kadar kutuplaştık ki artık olayları sağduyulu tartışma imkanımız kalmadı.
     Usül ve esas tartışmasını gayri ihtiyari yaptığımız konuların muhteviyatını merak bile etmiyoruz.
       Ama söze sondan başlayayım.
Kadınların pazarlandığı, satıldığı cafe , otel veya evlerin olduğu yerlerin önünde ben hiç kadın aktivistlerin , derneklerin eylem yaptığını görmedim.
        İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye Cumhurbaşkanlığı KHK'sı ile çekildi.
        Bu usülen sorunlu değildir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bu yetki Cumhurbaşkanına verilmiştir.
       Bugün uygulanması değil uygulanan bütün KHK'lar sakattır. Sorunludur.. Hukuksuzluk doğurmaktadır.
        Burada TBMM'nin  , dolayısıyla Millet iradesinin yok sayıldığı vurgusu var.
       Millet iradesi dediğiniz 4-5 Genel Başkanın iradesi.
      Yeni sistem KHK ile aynı alanda düzenlenen bir Kanun olursa kanunu üstün tutuyor. Yani bu KHK bir Kanun ile iptal edilebilir.
      Ya da TBMM bugüne kadar millet iradesini yansıtan hangi karara imza atmıştır.
       Burada esas sorun Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunudur.
       Bu kanunlarda düzenleme yapmadan TBMM'nin yetkisi  ve Milletin İradesi söz konusu olmayacaktır.
       Gelelim İstanbul Sözleşmesine..
Kadına şiddeti önleme ve kadını koruma üzerinde inşa edilen ve iç hukuk için üst norm durumunda olan bu sözleşme TBMM'de 26 dakikada kabul edildi.
        Yani, bugün kaldırılması için alkış tutanlar da uygulanması için eylem yapanlar da aslında sözleşmenin içeriğine vakıf olmadı, olma gereği hissetmedi.
        Ne karşı çıkanların dediği gibi; bu gün yozlaşan toplumun ve yıkılan aile yapısının, artan boşanmaların suçlusudur bu sözleşme ne de kadına şiddeti önleyen hayati bir öneme sahiptir.
       Türkiye, içinde Türkiye’nin toplum dokusuyla uyuşmayacak kavram ve düzenlemeler olmasına rağmen sözleşmeyi çekincesiz imzalamıştır..
       Ancak;
Sözleşme, bugüne kadar sadece 34 ülke tarafından onaylanmıştır. 
Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkenin Sözleşmeye taraf olma durumlarına bakıldığında, 34 ülkenin sözleşmeyi imzalayıp onayladığı; 11 ülkenin Sözleşmeyi imzalamakla birlikte onaylamadığı (İngiltere, Ukrayna, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Moldova, Macaristan, Ermenistan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Slovakya) görülmektedir. 
Avrupa Birliği de Sözleşmeyi 2017 yılında imzalamış olmakla birlikte onaylamamıştır...! Öte yandan, Rusya ve Azerbaycan’ın yanı sıra gözlemci ülke statüsünde olan Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Kanada, Meksika ve Vatikan ise Sözleşmeyi imzalamamıştır. Sözleşmeyi imzalayan ve/veya onaylayan 22 ülke (ör. Almanya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Ermenistan, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, İsveç, İsviçre, Yunanistan) sözleşmeye çekince koymuştur.” 
Yani gelişmiş ülkelerin veya taraf ülkelerin her yönüyle irdelediği ve günün sonunda bir çoğunun onaylamadığı, yani uygulamaya koymadığı bu sözleşme sanıldığı veya yansıtıldığı gibi kahir ekseriyetle kabul görmemiştir.
        Maalesef kadına şiddet üzerinden okunan aslında toplumun genelinde var olan, çoğu kadının da sıklıkla başvurduğu bir olgudur şiddet.
        Bugün bir sözleşme üzerinden kıyamet koparmak, tıpkı sözleşmeye taraf olduğumuz dönem gibi sağlıklı okumadan bizi uzaklaştırır.
        Bu toplum şiddete meyillidir.
        Bu gerçeklikle hareket ederek ve toplumsal şiddetin sebeplerini sorgulayarak, bu yönde bütün bileşenlerin, bilimin katılımıyla bir çalışma yapılması körü körüne taraf olunan bir uluslararası sözleşmeden daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır..