İşsiz sayılmayan umutsuz işsizler!

Ercüment TUNÇALP

İş aramadıkları için çalışmaya hazır olsalar da işsiz sayılmıyorlar. Oysa en kronik işsizler bunlar. İş aramaktan vazgeçmemişler, resmi iş başvurusu yapmaktan bıkmışlar. Her çaldıkları kapının duvar olduğunu görmüşler, olumlu cevap konusunda şanslarının azaldığına inanmışlar.    

Resmi başvuruda bulunmuyorlar ama gayri resmi olarak eş, dost, ahbap yoluyla bir siyasiye, belediye meclis üyesine, üst düzey yöneticiye ulaşma gayretlerini sürdürüyorlar. Varlıklarını herkes biliyor ama sayıları kayıtlara yansımıyor. 

Aziz Nesin’in ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ romanındaki bürokrasinin zorladığı Yaşar Yaşamaz karakteri 1 kişiydi. Bu umutsuz işsizlerin sayısı ise 4 milyonu aşıyor.  

Yıllarca ‘iş sahibi olmanın zorluğunu’ babalarından dinlemişler, kendileri de yaşamışlar. Filmini, tiyatrosunu seyretmişler. 

“Dayın olacak !” sözünü kafalarına yazmışlar. 

Gelişmiş ülkelerde ise böyle olmadığını görmüşler. Dedeleri ve amcaları bile gidip oralarda iş güç sahibi olabilmiş.  

Biz ne yapmışız ? 

İstatistik sistemimizi ‘AB standardı’ olarak tanımlamışız. İşe alma, iş bulma süreleri ve şartlarında en küçük bir benzerlik yokken işsiz sayısını hesaplama yöntemini onlara benzetmişiz. Buradan doğru sonuca ulaşamayacağımızı ise hep beraber görmüşüz. 

TÜİK açıklamasına göre; 2019 Eylül ayında 4 milyon 566 bin kişi olan işsiz sayısı, 2020 Eylül ayında 4 milyon 16 bin kişiye düşmüş. Ve işsizlik oranı da aynı dönemde yüzde 13.8’den yüzde 12.7’ye inmiş.  

Yani pandemiye, kapanan birçok işletmeye ve de nüfus artışına rağmen işsiz sayımız 550 bin kişi azalmış.        

Peki inanılması hayli güç olan bu sonuca nasıl ulaşılmış ?

15 yaş üstü çalışma çağındaki nüfusumuz 1 milyon 159 bin artmasına rağmen, iş gücü sayısı 33 milyon 6 bin kişiden 31 milyon 724 bin kişiye düşmüş. 

Sebep, hayata küsen umutsuzlar…

Eylül 2019’da ‘iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar’ ın sayısı 2 milyon 246 bin kişi iken, Eylül 2020’de bu sayı 4 milyon 136 bin kişiye yükselmiş.  

Ve bu kadar büyük sayıdaki umutsuz grup ‘yok farzedilince’ de, dikkate alınan iş gücü sayısı eksilmiş. 

Şimdi doğru hesabı yapalım ve gerçek işsiz sayısını bulalım.

Kronik işsizleri (iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar) , mevcut işsiz sayısına ekleyelim ve önce fiili işsiz sayısına ulaşalım. 

Fiili işsiz sayısı = 4.136.000 + 4.016.000 = 8.152.000  

Aynı kronik işsizleri iş gücü sayısına da ilave edelim ve fiili iş gücü sayısını da  bulalım.  

Fiili iş gücü sayısı = 31.724.000+ 4.136.000= 35.860.000

Sonra da fiili işsizlik oranını bulalım. 

Fiili işsizlik oranı = Fiili işsiz sayısı / Fiili iş gücü sayısı 

Fiili işsizlik oranı = 8.152.000 / 35.860.000 = % 22.7 

Bu oran tamamen TÜİK rakamlarına göre oluşan fiili işsizlik oranıdır. 

Zira henüz bu oranın içinde, pandemi nedeniyle şu anda bir çoğu ücretsiz izne çıkarılmış olan ve pratikte çalışmayan işsiz kişiler yoktur. Yani esasında fiili oran daha da yüksektir. Ancak sadece resmi rakamlara itibar ettiğim için bu kadarıyla yetinmiş bulunuyorum.   

Şimdi de resmi hesaplama yöntemine yön veren esas değişikliğe bakalım.  

TÜİK 2014’e kadar işsiz sayısını hesaplarken “son 3 ay” iş arayan vatandaşları baz alırken, bu tarihten itibaren “son 4 hafta” iş arayanları dikkate almıştır. Ve elbette yapılan değişikliğin kaynağı olarak da Eurostat (AB İstatistik Ofisi) gösterilmiştir.  

Tekrar ediyorum; AB ile ne işe alma prosedürlerimiz, ne iş bulma sürelerimiz, ne de iş gücüne katılma ve işsizlik oranlarımız benzerlik göstermezken, istatistik yöntemlerin benzeşmesi doğru sonuca götürmüyor.  

İş gücüne katılma oranı Türkiye’de yüzde 50.5 iken, AB ülkeleri ortalaması yüzde 68.5 dir. İngiltere’de yüzde 79.1, İsveç’te 72.8, Fransa’da yüzde 71.6, Hollanda’da yüzde 71.3, Norveç’te yüzde 70.9, Almanya’da yüzde 62.6 dır.

Yani bu ülkelerde iş arayanların çoğunlukla kayıtlara girdiği bellidir. Sistem bunu sağlamıştır. 

Buna rağmen işsizlik oranları da bizden çok düşüktür. 

Elimizde olan en son AB ülkeleri işsizlik oranları Haziran 2020 ayına aittir. Türkiye işsizlik oranı yüzde 13.4 iken, AB ortalaması yüzde 6.9 dur. 

İngiltere’de yüzde 3.7, İsveç’te yüzde 9.8, Fransa’da yüzde 6.1, Hollanda’da yüzde 4.2, Norveç’te yüzde 5.2, Almanya’da yüzde 4.5 olarak gerçekleşmiştir.  

(Kaynak: Eurostat)

Şimdi bu durumda, AB ülkelerindeki işsiz kesimlerin motivasyonu ile bizdeki seviyenin eşit olması mümkün müdür ? 

Devamlı iş başvurusu yapmak, bizim işsizler için pratikte o kadar kolay mıdır ? 

TÜİK’e göre; istihdam edilmeyenler arasında, iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişiler işsiz olarak kabul ediliyor.   

Düşünebiliyor musunuz; yıllarca işsiz kalmış bir kişi her ay iş aradığını resmi kurumlara tekrar tekrar beyan edecek. Üç gün geç kalsa işsiz sayılmıyor. 

Oysa AB vatandaşına göre bir başka önemli farkımız da işsiz kalınan sürenin uzunluğudur. Uzun süre iş arayan kişiler bir süre sonra iş bulma ümitlerini kaybetmekte ve yukarıdaki işlemlerden vazgeçerek iş gücü piyasasının dışında kalmaktalar. Zira işsiz kalma süresi uzadıkça, ekonomik sorunların yanında sosyal sorunlar da ön plana çıkmakta, işsizler üzerinde meydana gelen psikolojik kaygılar topluma olan güvenlerini de kaybetmelerine yol açmaktadır. 

Bu ülke gerçeğinden hareketle; esas işsiz sayılmaları şart olan, iş ve meslek edindirme konusunda öncelik verilmesi gerekenler bu umutsuzlar olmalıdır.  

Çünkü toplum menfaati de bunu gerektiriyor.