İddia Sahibi İddiasını İspat Etmekle Mükelleftir!

Turgut ALBAŞ

17 ARALIK "Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu" sonrasında "Yolsuzluk, Rüşvet, Kara Para Aklama, İhaleye Fesat Karıştırmak" suçlarını işledikleri iddiası ile AKP’li 3 Bakanın çocukları, bir devlet bankasının genel müdürü, İstanbul/Fatih İlçesinin Belediye Başkanı ve bir çok bürokrat ve devlet ile ihale almak suretiyle iş yapan Müteahhitler ve diğer iş adamlarının içinde bulunduğu 94 kişinin bir kısmı tutuklanmış bir kısmında "Adli Kontrol" şartı ve yurt dışına çıkma yasağı uygulaması koyarak tutuksuz olarak yargılanmak üzere tahliye edilmişlerdir.

Söz konusu süreçte ayakkabı kutuları içinde Halk Bankası Genel Müdürünün evinde ele geçen dövizler, Eski İçişleri Bakanı Muammer GÜLER’in oğlunun evinde yapılan aramada para kasalarının, para sayma makinelerinin ve dövizlerin bulunması. Eski Ekonomi Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN’ın kolundaki saatin bir rüşvet olarak verildiği iddiaları Türkiye’nin gündemine tabir yerinde ise bomba gibi düşmüştür.

Devamında operasyonda adı geçen üç bakan görevlerini bırakmış ve bir haftada ikisi eski Bakan 6 AKP Milletvekili AKP’den istifa etmiştir!

17 Aralık tarihinden bugüne kadar geçen yaklaşık 13 gün içinde evde, devlet dairelerinde, iş yerlerinde, toplu taşım araçlarında velhasıl her yerde tek gündem “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” sonunda ortaya dökülen tablodur. Toplumdaki yozlaşmanın geldiği boyut herkes tarafından kendi kavrayışı oranında tartışılmaktadır! Tartışılmalıdır da!

Ancak söz konusu operasyonunun T.C. savcıları tarafından yürütülen soruşturma kısmı Hükümet tarafından İçişleri Bakanlığı marifeti ile engellenme gayreti içindedir. Bu çerçevede kanuni düzenleme yapılarak “Kolluk Kuvvetleri Yönetmeliği” bir günde değiştirilmiştir. Ancak bu kanuni düzenleme için Danıştay “Yürütmeyi Durdurma” kararı almıştır.

Konunun AKP ile Cemaat arasındaki kavga kısmı bütün boyutları ile yazılı basında TV’ler de artan bir hızla devam etmektedir!

AKP hükümeti ilk andaki şaşkınlıktan sonra karşı hamlelere başlamıştır.

Başbakan başta olmak üzere hükümet yetkilileri ve parti yöneticileri tarafından geliştirilen en önemli argümanlar Uluslararası Komplo, Paralel Devlet, Devlet İçinde Çete’dir!

Bunlardan “Uluslararası Komplo” iddiası Taksim Gezi parkı gösterilerinden bu yana özellikle Başbakanın sık kullandığı bir iddiadır. Ancak bugüne kadar bu iddiayı kanıtlayacak bir somut gösterge de ortaya konulmamıştır. Devamlı olarak ABD ve İsrail’in isimlerinin zikredilmesinden öteye bir şey yoktur. Hatta son operasyon sonrası önce ABD’nin Türkiye Büyükelçisi  Ricciardone, ile ilgili olarak kendi tabanına hitaben meydanlarda konuşmuş ancak büyükelçinin”…bu iddialar iftira ve asılsızdır” şeklinde yaptığı yazılı açıklama sonunda Dışişleri Bakanı DAVUTOĞLU “…büyükelçinin açıklamaları yeterlidir. Bizim başkaca bir şey dememiz söz konusu değildir” demek durumunda kalmıştır.

Uluslararası Komplo iddiasının bir alt iddiası olarak “Gezi Parkı” gösterileri sonunda kullanılan “Faiz Lobisi” iddiası üzerine Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yurt içi ve yurt dışı yatırımcıların işlemleri ile ilgili olarak “Aracı Kuruluşlar” üzerinde 6 aydır sürdürülen incelemelerden somut bir şey bulunamamıştır. Bu konuda SPK sessizliğini sürdürmektedir. Aracı kuruluşlar bir açıklama yapılmamasının piyasalar üzerinde olumsuz etkilerinin olduğunu ve inceleme sonuçlarının açıklanması gerektiğini ifade etmektedirler.

“Uluslararası Komplo” ve “Faiz lobisi” argümanları görünen o ki gerçekçi değildir! Zaten Başbakan da bu iddialarında ısrarcı olamamıştır.

Hükümet kanadının elinde kalan argümanlar “Paralel Devlet” ve “Devlet İçindeki Çeteler” ‘dir.

Dün ulusal bir gazetede açıklama yapan eski Adalet Bakanı ve TBMM Başkanı Mehmet Ali ŞAHİN şöyle demektedir ”…Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında bir ceza davası var ve mahkum olmuş. Yargıtay’da ’Cemaatin imamı’ diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı, bu dosya ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu dosyanın kısa bir özeti ile birlikte Pensilvanya’ya göndermiş. Hoca efendi, ’Adalet neyi gerektiriyorsa ona göre karar verin’ demiş"

Peki! eski Adalet Bakanı ŞAHİN bu bilgiye ne zamandan beri sahiptir. Anlaşılan o ki bu bilgiler Adalet Bakanı olduğu zamana aittir. Aksini de söylenmemiştir!

Yukarıdaki açıklama ile eski Adalet Bakanı Mehmet Ali ŞAHİN aslında “Paralel Devlet” ve “Devlet İçindeki Çeteler” iddiasını bir değişik şekilde vurgulamaktadır. “…Yargıtay’da Cemaatin İmamı diye nitelendirilen kişi,ismi bende saklı..” ifadesi budur!

Yakın geçmişimizde davaları görülen ve bir kısmı sonuçlanan bir kısmı da Yargıtay’da temyiz safhasında bulunan “Ergenakon, Balyoz” davaları ve onların türevi davaların görülmesi esnasında Hükumetin başı Başbakan “…ben bu davaların savcısıyım” dediğini Türk Kamuoyu unutmamıştır!

Diğer taraftan kendilerine “Paralel Devlet” ve “Devlet İçi Çeteler” denilen “Cemaat” Hükumetin bu iddialarını ispatlamasını istemektedir. Bu istek sadece onların isteği de değildir!

Hukukta genel kural şudur “İddia Sahibi İddiasını İspatlamakla Mükelleftir”

Eğer Başbakan ve AKP Hükumeti “Paralel Devlet” ve “Devlet İçi Çeteler” iddialarını hukuki gerekçelerle ve kamu vicdanında tereddüt oluşturmayacak şekilde ortaya koyamadığı takdirde kendi tabanında da bunu anlatamayacak noktaya gelecektir!

Burada Başbakan’ın içinde bulunduğu handikap şudur! Bugün “İnlerine gireceğim” dediği cemaatle yakın geçmişte iç içe, koyun, koyuna yaşamıştır!

Türk Milletinde genel kanat şudur. Başbakan ve AKP Hükumeti 17 Aralık “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” ile ortaya dökülen “Yolsuzluk, Rüşvet, Kara Para Aklama, İhaleye Fesat Karıştırma” suçlarının işlendiğine dair iddiaların üzerinin örtülmeye çalışıldığı dır!

 

Başbakan eğer bu kanaati müşahhas şeylerle değiştiremez ise görünen o dur ki AKP’nin sonu çabuklaşacaktır!