Hemşehrim sen işini yap

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Yıllarca sanat üretmiş, üretirken de insan yaşayışına yüreklere dokunmuş bir insan olarak, her hayatın okunmamış bir hikâye olduğunu iyi biliyorum.

Sanat önce insana, insanın ruhuna dokunmaktır.

Bu yüzden sahnede insanların gözlerinin içine bakarak söyledim türkülerimi.

Türkünün yüreklere dokunduğunu görmek, bir sanatçının hissettiğini karşı tarafa hissettirebilmesi açısından önemlidir.

Sanatçı halkın iç sesinin mikrofon bulmuş halidir.

Yani halkın sesidir...

Bu yüzden susmaz, susamazlar...

Haaa bu arada susturulamazlar da...

Örnek; Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Köroğlu, Nesimi, Mahsuni gibi..

Halk ozanlarının halkın sazı ve sesi olduğunu, mızrapları sazlarının teline değdiğinde nasıl bir haykırışa dönüştüğünü bizzat izleyerek gördüm...

Korktular mı?

Sindiler mi?

Paraya tamah ederek sustular mı?

'Bunları dillendirirsem başıma ne gelir?' diye geri adım attılar mı, gelecek kaygıları oldu mu?

Hayır elbette.

Böyle olunca türkü diyenlerin kendilerine örnek olacak ve idol olarak gördükleri ozanların, ne çilelerle hayatlarını idame ettiklerini, hayatlarının acı bir mücadeleyle direnerek, ancak doğrunun terazisinden bir gram sapmadıklarını gördüklerinde yaşamları bu mücadelenin haklılığını anlayarak, anlatarak, savunarak geçer.

Böyle olmadığında n'olur? 

Uydum imama olur.

Peki imama uymak kötü müdür?

İmam camide siyaset yaparsa, cemaat imamım yolundan da gitmez arkasında da durmaz!

Dinle siyaset farklı.

Camide ALLAH'ın sesini, ne dediğini duyur.

Namazdan çıkınca ne yaparsan yap!

Şimdi bu imam örneğini niye verdim bilmiyorum.

Sanırım artık yalnız siyasetçilerin siyaset yapma devri bitti.

Şimdi sokak röportajlarında ondan hiç beklenmeyecek performansla muhalefet yapan insanları izledikçe, 'Vaay anasına bu soruyu Genel Başkanlar bile sormadılar' diye hayıflanmadan edemiyorum.

Adam çöp topluyor pazarlardan, çürük soğan elinde öyle bir anlatıyor ki, sanırsın ekonomi profesörü!

Halkın zekâsına, sağ duyusuna hep inanmışımdır. 

Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu kendisine yapılan haksızlığı, hukuksuzluğu halka anlatırken 'Hiç kimse artık susmamalı! Artık susma zamanı değil' dedi.

Haklı tabii.

Vaay ben sanatçıyım susayım erkstram olmaz festivallerden çağrılmam. 

Dizilerde oynayamam.

Vaay iş adamıyım, susmazsam ihale kapamam.

Bu devir bitti arkadaş.

Şimdi konuşmak, fikirlerini korkmadan paylaşmak zamanı. 

Doğrunun, dürüstün, haklının yanında korkmadan yer almak zamanı.

Peki ben ne yapıyorum?

Sanatımı yıllarca türküler derleyerek, seslendirerek, kimseye boyun eğmeden fikirlerimden de taviz vermeden icra ettim.

Kurumumdan canlı yayında; "Arı kendi peteğindeki balı görmez, komşunun pekmezine dadanır" dedim diye televizyona bir sene çıkmama cezası aldım. 

'Neden dışarıdaki sanatçılar baş tacı da, kurum içindekiler değil' dedim diye.

Sustum mu?

Hayır.

Doğru bildiğimi savunmaya devam ettim.

Sonuçta ne oldu, baktım dayanamayacağım kendi isteğimle yaş haddini beklemeden emekliliğimi istedim.

Önce türkülerini derlediğim, her platformda okumaktan gurur duyduğum, yurt dışında ve içinde temsil ettiğim memleketim ambargo uyguladı.

İşlerim tek tek kesildi.

Öyle ya duymak istediklerini duyuracak sanatçı lazım onlara.

Ters düştün mü ters ters bakıyorlar memleketlerinden çıkmış sanatçılarına.

Tahammülleri yok farklı seslere...

Sosyal medyada fikirlerimi paylaştığımda bakıyorum hemen altına sözleşmiş gibi aynı şeyi yazıyorlar. 

'Sen işini yap hemşehrim.' 

'Nidecen siyaseti.'

'Bak türkülerini dinliyoruz, seni severiz, sen türkünü söyle.' 

Siyaset okulu var da ben mi okumadım.

Siyasetçilerin mesleğine bakıyorum avukat, hukukçu, doktor, serbest meslek. 

Tek tük de sanatçı var. (çoğalır inşallah)

Diyorum ki 'Hemşehrim yani rengimi belli etmeyim mi?' "Bak sayfanda sen siyasetçi olmadığın halde siyaset yapıyorsun, bana mı yasak sadece?" 

"Sen topluma mâl olmuş bir sanatçısın". 

"İyi ya siyaset de toplum için yapılmıyor mu?"

"Topluma daha rahat ulaşıp mesaj veriyorum ya."

'Yok sen yine de işini yap' deyince dayanamıyorum.

"Yapacak iş mi bıraktınız?" diyorum.

 Hem yıllarca ambargo uygula, hem de işini yap de.

 Bu ne demek şimdi?

Anlıyorum ki kendilerinden olan sanatçıya 'Sen işini yap demiyorlar' bunlar, bu yalnızca bana mahsus.

Sonra "Çankırı'dan böyle sanatçı çıkmaz"a geliyor iş.

Ki bu çok yaralayıcı oluyor!

Yani ya AKP'li olacaksın Çankırılı olunca, ya MHP'li!

Kazara farklı düşününce memleketin bile sorgulanıyor.

Diyorum ki; 'Ben işimi yapıyorum hemşehrim.'

'İYİ Parti Ankara kurucu il yönetim kurulu üyesiyim.'

Duyar duymaz sosyal medyadan engelliyor. 

En kötüsü de benden atak çıkması!

'Sen de işine bak hemşehrim!' bile diyemiyorum... (Neşe)