Gezelim, görelim, tanıyalım...

Hülya SEZGİN

Geçtiğimiz günlerde İzmir TUYAP'ta idim. Ben her yıl zaten giderim Tuyap'a. Orada çeşit çeşit kitaplar görür incelerim. Epeycesini de satın alırım. Okuduğum, beğendiğim yazarlarla tanışma imkânı bulurum. Sevdiğim yazar arkadaşlarımın imza günü olur, onları ziyaret ederim. Bir tüyo vereyim mi size... Özellikle son günde kitaplar daha da ucuzluyor. Çünkü bazı yayınevleri geri götürmek istemedikleri kitapları iyice ucuz veriyorlar...
Bu yıl kitap fuarına eşim Hikmet ve ablam Süheyla'nın kızı yeğenim Betül ile gittik. Önce çocuk kitapları yazarı can arkadaşım Mavisel Yener'i ziyaret ettik. Sonra manevi oğlum Ömer Köroğlu'nun üçüncü kitabı “İkini yastık” imza günü vardı. Ona uğradık kitabımızı satın aldık ama imzalatamadık. Çünkü çok uzun kuyruk vardı. Hayranlarına saygısızlık olur, nasıl olsa ben bir gün imzalatırım diye düşünerek zamanını çalmak istemedim...
Bu yıl çeşitli yöreler, şehirler ve belediyeler için de bir fuar düzenlenmiş. Her yer kendi kültürünü, yiyeceğini, el emeği göz nuru ürettiklerini sergilemiş. Renk renk, çeşit çeşit her stand. Çok hoşuma gitti. Bir yer tarhanasının tanıtımını yapmak için bardak bardak ziyaretçilere ikram ederken diğer bir yer balını, peynirini, börek ve çöreğini sergilemiş, tattırıyordu...
Trabzon tereyağını pek severim ben. Her yıl Trabzon'a gittiğimde Tonya'dan birkaç paket satın alırım. Nasıl olsa artık geleneksel yiyeceklerimiz, yumurtamız, tereyağımız aklandı. Yıllarca yedirmediler. Kalp krizine yol açıyor, damarları tıkıyor dediler. Biz yemedikçe daha çok kalp krizinden ölümler arttı. Şimdi de kuyruk yağını öve öve bitiremiyorlar. Eklem yerlerini ve kas iskelet sistemini koruyor diye...
Canan Karatay hoca “Her hafta bir kere kelle paça çorba içerim ki dizlerim bacaklarım ağrımasın.” diyor. Bu Canan hocayı pek sevdim ben. Zaten yıllardır farkına varmadan onun dediklerini yaparmışım. Yani daha açıkçası hiçbir sevdiğim şeyden birileri yasaklıyor diye vaz geçmedim. Yumurtamı da yedim, tereyağlı pilavımı da, bayıla bayıla sıyırdığım pirzolamı da... Ancak hiçbir zaman abartmadım. Bu dediklerim arada sırada oldu. Sebze ağırlıklı beslendim. Her sabah düzenli yürüyüşümü yapıyorum. Hayatımda hiç diyet yapmadım. Nasıl yapılır bilmem de...
Sabahları aç karına dijital tartımda tartıldım. Aldığım 200 gramı bile önemseyip o gün yiyeceğimi azalttım. Çünkü yemek mutluluktur. Mutlu olduğumuz sürece sağlıklı oluruz bana göre. Ama abartmadaaan....
Neyse stand gezmeye devam... Erzurum İspir kurufasulyesi aldım. Tosya'dan Pirinç. Trabzon’dan tereyağı, Kars’tan kaşar... daha başka şeyler de aldım. Çok yorulmuştuk. Elimiz kolumuz aldığım yiyecek ve kitaplarla dolu idi. Hatay Antakya standında sıcak sıcak künefe yedik. Biraz soluklandık ve evimizin yolunu tuttuk...
Böyle yöresel fuarları seviyorum ben. Güzel yurdumun her köşesini gidip göremesek bile görmüş, kültürünü tanımış, lezzetlerini tatmış oluyoruz. Geçtiğimiz yıl “Feshane Çankırı Tanıtım Günleri” ne Çankırı Valiliği davetlisi olarak katılmıştım. Sergi açmış ve Can arkadaşlarım Savaş Simitli ve Fatih Başbuğ ile canlı performans sergilemiştik. Bol bol diğer standları gezmiş Çankırılı olduğum halde bilmediğim, görmediğim ilçelerin kültürünü tanımıştım böylece...
Diyorum ki böyle fuarlar çok önemli. Gezelim-görelim benzeri belgeseller seyretmek yetmiyor. İşte ayağınıza kadar gelmiş... gidip görelim, tanıyalım. Ve GDO’lu ithal ürünler alana kadar bu el emeği, göz nuru doğal ürünlerden satın alarak kendi insanımızı destekleyelim...

Hülya Sezgin/Kültür sanat bölüm yönetmeni
www.haberhurriyeti.com