Ekonomik yangınla mücadele

Ruhittin SÖNMEZ

Dolar kurunun 18 TL mertebesine geldiği ve son 4 ayda Türk Lirasının değer kaybının %100’ü geçtiği süreç tam bir ekonomik yangındı. Bu yangın karşısındaki iktidarın tavrı, bu yaz yaşadığımız orman yangınları ile mücadeledeki tavrına benziyor.

Devleti yönetenler orman yangınları çıktığında Türk Hava Kurumu’nun elindeki yangın uçaklarını çürümeye terk etmişti. Yalnız sınırlı sayıda kiraladığı Rus helikopterlerine güvenmişti.

Kur şokları yaşanırken de iktidar bu alanda kullanabileceği en etkin aracı devre dışı bıraktı.  Hiçbir şekilde politika faizi artırımını yapmayacağını, aksine düşüreceğini açıkladı. CB Erdoğan “Başka türlü yapamam, Nas var” diyerek, kendi din anlayışına bağlayan cümleler kurdu. Bu tür her açıklama yangına benzin dökme etkisi yaptı. Kur yangını genişledi, bir uçakla söndürülebilecek yangın en az on uçakla kontrol edilebilir hale geldi.

Orman yangınları söndüğünde gördük ki, kalıcı hasarlar oluşmuştu. Mesela yanan arılar ve ağaçlar sebebiyle çam balı üretimimiz büyük ölçüde düşmüştü. Orman köylerimizi yağmurlarda artık seller basıyordu.

Kurlarla başlayan ekonomik yangın ise enflasyon, öngörülemezlik ve durgunluk olarak yayıldı. Fahiş fiyat artışları halkımızın alım gücünü çok düşürdü.

Devlet, orman yangınlarında ormanın büyük kısmı yandıktan sonra, bütün imkanlarını seferber edip, yurtdışından çok sayıda uçak ve helikopter kiralayarak söndürebilmişti. Ekonomik yangında da aynı tutumu gördük.

Eylül ayında Dolar kuru 8 TL civarında iken kur artışları biraz faiz yükseltmeyle kontrol edilebilirdi. Bu yapılmadı, yangın büyüdükten, ekonomi allak bullak edildikten sonra örtülü bir şekilde faizler yükseltildi. “Nas” ve “faiz haram” söylemi unutuldu.

Kurlar bir günde yüzde 5-6 TL düştü. Bu arada kimler, 17-18 TL’den sattıkları dolarlar yüzünden, ne kadar tatlı paralar kazandılar bilmiyoruz.

“Kur garantili TL Vadeli hesabı” denilen, 1970’li yıllarda DÇM adıyla kullanılan, bir finansal araç yeniden keşfedildi. TL görünümlü döviz hesabına dönen herkesin vade sonunda alacağı faiz, kur artışının altında kalırsa aradaki fark için Hazineden karşılama garantisi verildi.

Şimdilik ekonomideki kur yangınının büyümesi önlendi ve kontrol altına alındı gibi görülüyor. Bu bile hepimizi sevindirdi. Ama yangın hala devam ediyor. Yeni bir rüzgâr çıkarsa yeniden büyüme riski var. İyimser beklentiler tutmaz ve kur artışları devam ederse yangın bu defa başka alanlara sıçrayabilir. Hazine üzerine binen yükün maliyeti ağır olabilir.

“Fahiş fiyatlar” inmedi. Halkımızı fakirleştiren bütün etkenler halen yerli yerinde duruyor. Kurlarla doğrudan bağlantılı olan akaryakıt fiyatlarında bile, halka yansıyan, bir indirime gidilemiyor.

Ormanlarımızda yangınlar söndü ama eski haline gelemedi. Ekonomideki yangın ne zaman tam söner bilinmez. Ama ekonominin eski haline gelmesi bile uzun zaman alacaktır.

*  *  *

İKTİDARIN ÇELİŞKİSİ

CB Erdoğan ve ekonomi kurmayları “yeni bir ekonomik model denediklerini” söylemişlerdi. Bugüne kadar uygulanan ve “zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor” dedikleri “yüksek faiz- düşük kur” modeli yerine, “düşük faiz- yüksek kur” modeline geçildiğini açıklamışlardı. Tabii onlar “yüksek kur” yerine “rekabetçi kur” demeyi tercih ediyorlardı.

Böylece Türk halkının alım gücü düşürülecek, dışarıdan telefon, bilgisayar, otomobil, giyim, gıda gibi malzemeler alamayacak ve ithalat düşecekti. Buna karşılık içeride ürettiğimiz her şeyin döviz bazında fiyatı düşeceği için ihracat artacaktı. Böylece cari açığımız azalacak dövize ihtiyacımız da kalmayacaktı. “Üretim- Yatırım- İstihdam öncelikli” olduğu söylenen politikanın bir başka ayağı da Türkler ucuz işgücü haline geleceği için dışarıdan yatırımlar akacaktı.

Bu yapılanın adına “ekonomik kurtuluş savaşı” adını verdiler. Bu yeni denemeyi eleştiren ekonomistleri de “mandacı” olmakla suçladılar.

Şimdi bu söylenenler unutuldu. Bakın neler yapıldı?

Örtülü faiz artışı yapılarak kurlar düşürüldü. (Ama hala Türk Lirası Eylül ayına göre %50 değer kaybetmiş durumda.)

Bu en yeni denemenin mesela kur hedefleri ne bilmiyoruz. Acaba şu andaki kurlar rekabetçi kur mu, değil mi? Eğer rekabetçi ise nereye kadar düşerse rekabetçi olmaktan çıkacak? Mesela Eylül ayı kurlarına dönme hedefi var mı? Mevcut kurlar hala rekabetçi değilse yine kurların yükselmesine izin verilecek mi?

Üstelik şu anda “örtülü faiz artışını” sağlayan dövize endeksli hesaplarla tamamen dövize bağlı bir ekonomi haline geldik.

Yıllar sonra 1970’li yılların DÇM (Dövize Çevrilebilir Mevduat) finansal aracı tozlu raflardan indirildi. Turgut Özal bu sistemin açtığı sıkıntıları görmüştü. Özal, DÇM uygulamasına son verirken, sistemi 'bilgisizliğin vesikası' olarak tanımlamış, “vatandaşın sırtına inanılmaz bir yük bindirdiğini” ifade etmişti. Dahası sistemi yürüten dönemin hükümeti için "kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular" demişti.

Faiz açıkça artırılsa mevduat sahibine faizin tamamını bankalar ödeyecekti. Faizi örtülü bir şekilde artırdılar. Böylece faizin bir kısmını devlet (yani millet), bir kısmını banka ödeyecek. Hem de parasını alıp zengine aktardıkları fakir ama dindar halkımıza “faiz artırmadık” yalanını söyleyebilecekler.

İnşallah iyimser beklentiler gerçekleşir de döviz kurları daha da artmaz. "Kendilerini akıllı, uyanık sananların bulduğu bu yol” başa bela olmadan işe yarar.

Şimdi soralım: Hani “düşük faiz- rekabetçi (yüksek) kur” istiyordunuz, neden tekrar “yüksek faiz- düşük kur” sistemine döndünüz?

Ağa ile marabanın hikayesi gibi, madem aynı model kalacaktı, biz bu naneyi niye yedik?