Düşman yaratma stratejisi

Ruhittin SÖNMEZ

Yıllar önce yazdığım “Küçük düşman faydalıdır ama” başlıklı bir yazımda anlattığım Japon balıkçıları üzerinden bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Japon balıkçılarının avladıkları balıkları taze tutmak için buldukları ilginç bir metottan bahsedilir.

"Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir. Balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için büyük tekneler yaptırıp uzaklara açılmak zorunda kaldılar. Uzaklardan dönüş bir-iki günden daha uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır. Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişlerdir.

Bu problemi çözebilmek için balıkçılar teknelerine soğuk hava depoları kurdurup balıkları dondurmaya başladılar. Ancak Japon halkı taze ile donmuş balık lezzet farkını hissedebiliyordu. Ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyorlardı.

Balıkçılar bu defa teknelerine balık havuzları yaptırdılar. Bu defa balıklar canlı kalıyordu. Fakat sıkışık ortamda, hareketsiz, uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın, canlı, diri, hareketli taze balığa göre lezzeti kötüydü.

Japonlar, balıkları ülkelerine taze ve lezzetli bir şekilde getirmek için, alışılmadık bir çözüm yolu buldular. Balıkları yine teknelerindeki havuzlarda tuttular, ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar. Bir miktar balık, köpekbalığı tarafından yutulmuştu, ama geride kalanlar son derece hareketli ve tazekalabilmişlerdi."

***********************************

KÜÇÜK DÜŞMANIN SAĞLADIĞI DİNAMİZM

Japon balıkçıların bu hikâyesinden çıkarılabilecek derslerden biri de şudur: 

Çok fazla hasar/ zarar vermeyen düşman veya rakip, verdiği zarardan çok dinamizm ve canlılık gibi, faydalar sağlayabilir.

Bu vakıa devletler için de, şirketler, kurumlar ve fertler için de geçerlidir.

Necip Fazıl Kısakürek'e şu mısraları söyleten bu gerçekti:

"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!.."

Eğer rakibiniz veya düşmanınızı belli bir ölçekte yani size verdiği zararı tolere edilebilir boyutta tutabilirseniz, bu musibetten hayırlı netice çıkarmak mümkün olabilir.

***

ABD'nin her on senede bir dünyanın bir köşesinde savaş çıkarması ve bu savaşların sonucunda dünyada en güçlü emperyal devlet olarak kalmanın yollarını bulması tesadüf değildir.

ABD, Japon balıkçıların metodunu çok iyi uyguluyor. Kendisine büyük zarar verdirebilecek yakın güçte olan devletlerle savaşmadan ama savaşa girebilecekmiş gibi gerilimler yaratıyor. Bu arada küçük boyutlu devletlerle savaşmaktan çekinmiyor. Böylece toplumunu diri, ekonomisini canlı tutuyor. Hem de silah sanayisinin sürekli gelişmesini sağlıyor, enerji, madenler vd ekonomik kaynakları sömürebiliyor.

***

PKK terörü de bir nevi Türkiye havuzu içindeki köpekbalığı yavrusu idi. Fakat havuzun içine köpekbalığı yavrusunu koyan ise havuzun sahibi değil, rakipleriydi. Çok can kaybına ve ekonomik zararlara sebep oldu.

Buna rağmen terörün, zinde ve her an savaşa hazır, operasyonel gücü yüksek bir ordumuz olmasına katkısı oldu. Milli duygularımız, Cumhuriyete bağlılığımız ve demokrasi kültürümüz gelişti.

***********************************

AKP HAVUZUNDA NELER OLDU?

Demokrasisi gelişmiş ülkelerde iktidar partisinin rakibi olan partilerden en az biri iktidar alternatifi olacak bir güce sahiptir. İktidar partisi adeta ana muhalefet partisinin nefesini ensesinde hisseder.

Bu ülkelerde, oylardaki üç beş puanlık bir kayma iktidarı değiştirmeye yeter.

Böyle olunca iktidar partisi hata yapmamaya ve oy yüzdesini artırmaya veya en azından muhafaza etmeye çok gayret eder. Ana muhalefet partisi de iktidar olmak için gayret eder, iktidarda yapmayı planladığı işler için hazırlık yapar.

Oysa Türkiye’de 16 yıldır AKP iktidarı düşme korkusu yaşamıyor. Birinci partinin oyu nerdeyse ikinci partinin oyunun iki katı kadar. AKP’liler her seçimde matematik olarak iktidardan düşmeyeceklerine o kadar inanmış durumdalar ki pervasız, halkı umursamaz, yargıdan çekinmez bir yapı oluştu.

AKP 16 yıllık bir iktidar olmanın ve aşırı güvenin verdiği yorgunluk, atalet ve kibir içinde. Bunun en çok farkında olan kişi şüphesiz Genel Başkan Tayyip Erdoğan’dır.

Erdoğan, AKP yöneticilerini, teşkilatlarını ve seçmeninin (havuzdaki balıkların) hareketsiz, uyuşmuş  vaziyette kaldığını gördü. Muhalefet partilerini temsil eden köpekbalıklarının yeterince kendi balıklarını korkutamadığını görünce, 1940’ların CeHaPe’sini ve FETÖ’yü temsil eden maket köpekbalıklarını havuza atıyor.

Baktı ki bu da yetmedi, birkaç iri balığı (Belediye Başkanlarını bizzat görevden istifa ettirerek) havuzdan çıkardı. Sıçrayıp havuz dışındaki sığ suya atlayan fakat burada çırpınıp duran balıkları da bir daha havuza almayacağını açıkladı. Havuz içinde tuttuklarından bir kısmını da tel kafes içine koydu.

Bütün bunlar havuzdaki balıkların (AKP parti yöneticileri, teşkilatı ve sempatizanların) diri tutulmasını sağlamak için yeterince etkili olmadı gibi.

Çünkü havuzdaki balıklar (ekonomik darboğaz sebebiyle musluklar kısıldığı için) artık alıştıkları miktarda ve yeterince beslenememekten moralsiz ve mecalsiz. (Ekonomik krizin uzun süreceği endişesi ile) Geleceğe dair de yeni beslenme kaynakları bulacaklarına ümitler azalınca eskisi kadar canlı, diri ve hareketli hale gelmeleri mümkün olamıyor.