Devlet'in onuru...

Ruhittin SÖNMEZ

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu daha önce “15 Temmuz Darbesinin finansörü” olduğunu ilan ettiği BAE (Birleşik Arap Emirlikleri)’ne gitti. Soylu’nun BAE başkenti Abu Dabi’de, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Saif bin Zayed Al Nahyan ile verdiği resmi gördüğümde bir Türk olarak kendimi aşağılanmış gibi hissettim.

Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftan” isimli hikayesindeki elçi Muhsin Çelebi aklıma geldi. Önce canı ve bütün malı pahasına devletin onurunu koruyan yiğit Muhsin Çelebi’nın tavrını düşündüm. 

Arkasından “Darbeci, katil” dedikleri kişinin gözüne bir sevgi pıtırcığı gibi gülümseyerek bakan İçişleri Bakanımızı düşündüm.

Gözlerimden o masalsı kaftanın incileri gibi gözyaşları aktı.

Nasıl akmasın ki… 

Bu büyük devletin, büyük Türk Milletinin temsilcilerine bakan Arap Şeyh'in adeta “bir avuç dolarla bakın sizi nasıl ayağımıza getirttik” diyen alaycı bakışlarından incinmemek mümkün mü?

Soylu’nun ziyaretinin amacı sadece “bir avuç dolar” mı yoksa BAE’de kontrol altında tutulan Sedat Peker’le alakası var mı? Onu da sonra öğreneceğiz.

*   *   *

Kısaca hatırlatayım “Pembe İncili Kaftan” hikayesinde olanları.

Osmanlı, Şah İsmail’in elçisi İstanbul’a geldiğinde, onun sırmalara, altınlara, elmaslara boğarak gönderdiği elçisine padişahın elini öptürmemiş, ancak dizini öpmesine izin vermişti. Kuşkusuz o da karşılıkta bulunmaya kalkacaktı.

Bu yüzden devletin onurunu/ şerefini/ haysiyetini koruyacak bir elçi bulmak gerekiyordu. Sadrazam’ın Şah’a elçi göndermek istediği kişide aradığı özellikler herkeste bulunmazdı:

“Bizden elçi gidecek, devleti temsil edecek adamın çok yürekli olması gerek! Öyle bir adam ki, ölümden bile korkmasın. Devletinin şanına dokunacak hareketlere karşı koysun. Korkuyla ve şahsi kaygılarla uğrayacağı hakaretlere boyun eğmesin...”

Sadrazam Muhsin Çelebi’ye “Şah bizimle boy ölçüşme davasındadır. Er meydanında bize yapamadıklarını, bizim göndereceğimiz elçiye yapmak ister. Ola ki işkenceyle idam eder. Oysa elçimize yapılacak hakaret devletimize demektir. Bize öyle bir adam gerekli ki, hakaret görünce başından korkmasın... Bu hakareti edene aynen iade etsin... Devletini seversen, sen bu fedakârlığı kabul edeceksin!” der.

Muhsin Çelebi tek bir şartla görevi kabul eder. Bu görev için devletten hiçbir karşılık almayacaktır. Giden kafilenin de bütün masraflarını bizzat kendi malvarlığından karşılayacaktır. Nitekim gerekli göz alıcı muhteşem takımlı atları, süslü hizmetkârları kendi parasıyla düzer. Ve devletin itibarı için, Kapalıçarşı’dan, ender bulunur pembe incilerle işlemeli servet değerindeki kaftanı satın alır. Bütün bunlar için malvarlığının tamamını ipotek ettirir.

Şah İsmail, "Pembe İnci"yi yalnız masallarda işitmiş, daha nasıl şey olduğunu görmemiştir. Kendisinin daha görmediği şeye sahip olan bu zengin elçiyi hakareti altında ezmeye karar verir.” Arkasında cellatları hazır tutar. Elçiyi ayakta bekletmek için, oturabileceği bir yer olmasın diye, tahtının önündeki şilteleri kaldırtır. 

Muhsin Çelebi Padişahın mektubunu el etek öpmeden doğrudan Şah’ın tahtına yaklaşarak verir. Sonra üzerindeki pembe incili kaftanı çıkarıp bağdaş kurur oturur. Buradan Padişahı övücü sözlerle mesajını verdikten sonra izin bile istemeden kalkar çıkar. Şah yerde kalan kaftanın elçiye verilmesini emreder. Fakat Muhsin Çelebi son darbesini şu sözlerle vurur:

“Onu size bırakıyorum. Sarayınızda büyük bir padişah elçisini oturtacak seccadeniz, şilteniz yok... Hem bir Türk, yere serdiği şeyi bir daha arkasına koymaz...”

Muhsin Çelebi kafilesiyle birlikte İstanbul’a döndüğünde kaftan yanında olmadığı için ipotekli mallarının hepsini kaybeder. Ölünceye kadar yoksulluk içinde basit bir köylü gibi yaşar.

*   *   *

ERDOĞAN’IN ONUR KIRICI U DÖNÜŞLERİ

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bu davranışı bireysel bir tutum olsaydı hemen istifasını isterdik. Ama Soylu’nun BAE ziyareti hiç şüphesiz Saray’da planlanmış ve talimatlandırılmıştır.

Son bir senedir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “15 Temmuz Darbesinin finansörü” denilen Veliaht Prens Şeyh Muhammed Bin Zayed El Nahyan ile Soylu’nun verdiği resimlerin benzerlerini vermişti. Çünkü Erdoğan BAE ile ilişkileri yeşertmeye çalışıyor.

Oysaki Türkiye resmen İnterpole başvurmuş ve “BAE’nin darbecilere 3 milyar dolar para desteği sağladığını, darbe girişimini fonladığı” ve “Uluslararası Casusluk” suçlamasıyla Veliaht Prens için Kırmızı Bülten çıkarılmasını istemişti. 

İktidarın U dönüşleri bundan ibaret değildi.

·       İstanbul’da konsolosluk binasında Cemal Kaşıkçı’yı parçalara ayırtarak öldürten “katil” Suudi Prensi Selman’ı da CB Erdoğan resmî törenle karşıladı. Erdoğan’ın Selman ile verdiği resimde Prensin alaycı gülüşü içimizi yaktı. Türkiye’nin Yargı yetkisi Suudilere devredildi. Ve dosya kapandı gitti.

·       “Terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı” iddiasıyla yargıladığımız Rahip Brunson için “bu can bu tende oldukça vermeyiz” diyen Erdoğan bu sözünü de tutamadı. Brunson serbest bırakıldı. 

·       Erdoğan’ın son U dönüşlerinden biri Mısır’ın darbeci lideri Sisi’ye karşı oldu. Erdoğan 'zalim', 'firavun', 'darbeci', ‘katil’dediği, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile tokalaştı. Bir de "ikili görüşme" gerçekleştirdi. Işıldayan gözlerle birbirlerine bakan Sisi ve Erdoğan’ın fotoğrafı da sanki eski iki dost gibi bir izlenim bıraktı. 

Rabia Meydanı’ndaki olaylarda Sisi’ye bağlı güvenlik güçlerince öldürülen Esma’nın mektubunu Erdoğan gözyaşları içinde okumuştu. Esma için gözyaşı akıtan -başta Emine Hanım olmak üzere- bütün partililer şaşırmış mıdır bilemem. Bu olay sebebiyle AKP’nin geliştirdiği “Rabia işareti” değiştirilir mi? Onu da bilemem.

·       Uzun yıllar Erdoğan’ı “İslam Aleminin Lideri” göstermek için kullanılan “one minute” olayı ve Gazze’ye insani yardım taşıdığı söylenen “Mavi Marmara” gemisinin İsrailli askerler tarafından hedef alınması neticesinde, Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler kesildi. Önce “gemiyi ben gönderdim” diyen Erdoğan sonra “giderken bana mı sordunuz?” diyerek inkâr etti. 

Yıllardır “terör devleti” olarak nitelendirdikleri İsrail ile bu yıl normalleşme başlatıldı. Karşılıklı büyükelçi atamaları yapıldı.

*   *   *

Hepsini yazmaya lüzum yok. Elbette bütün bu devletlerle ve de Suriye (Esad) ile de ilişkilerimiz iyi olmalıdır. Önceki tutumlar yanlıştı. Türkiye’ye zararları çok büyük oldu. 

Şimdi yapılanlar doğru olsa da sert U dönüşleri onur kırıcı.

Eğilmeden bükülmeden, dimdik, onurlu büyük bir devlet gibi davranarak uluslararası ilişkiler iyileştirilmelidir.