Demiri soğutmak

İdris TÜRKTEN

Atalarımız 'Gırtlak kırk boğum' demişler. Söylenecek bir söz, verilecek bir vaat, ileride insanın başına neler açar hesabını iyi yapmak gerekiyor. Hele vaat eden veya sözü söyleyen kişi devletin yönetimindeyse çok daha dikkatli olması gerekir.

Yıl 1999 aylardan Mart ayı, Türkiye yerel seçimlere hazırlanıyor. Meclis üyesi adayıyım ve ölen bir kişinin cenazesini defin etmek için mezarlıktayız. Hava soğuk ve kar yağıyor. O havada Belediye Başkan adayımızla mezarlıkta yürürken mezar kazan birisine rastladık. Mezarcı, o soğuk havada her taraf çamur içerisinde mezar kazıyor. Başkan adayımız mezarcıya: “Sabret kardeşim, seni bu çileden kurtaracağım” dedi. O dönem seçimi kazandık. Lakin giden yönetim seçim kazanmak için çok sayıda kadrosuz işçi almış, belediyenin rahatlaması için bu işçilerin en azından bir kısmının işten çıkarılması gerekiyor. 

Başkan, Türkiye Belediyeler Birliği'nin düzenlemiş olduğu Japonya gezisine katılmadan önce giderayak yerine bıraktığı vekile: “İşçi çıkarın” talimatı verdi.

Henüz belediye personelini tanımıyoruz, kim çalışkan kim değil. Başkan vekiliyle meclis üyesi arkadaşların bir kısmı (aralarında ben yokum) oturmuşlar liste yapıp, işçilerden bir kısmının çıkışını vermişler. İş yerimde çalışırken bir esnaf arkadaş geldi, suratı asık: “Ağabey, siz böyle mi adam kurtaracaktınız, hem bizim yeğene “sabret seni kurtaracağız” demişsiniz, hem de şimdi işten atmışsınız” deyince, gözlerimin önüne soğuk ve karlı bir günde mezarlıkta yaşadığımız hadise geldi. Koştum belediyeye, durumu arkadaşlara izah ettim, güç bela o mezarcı arkadaşın çıkışını durdurduk.

Tarihten ikinci bir olay:

Hüseyin Üzmez’in bizzat kendi ağzından dinlediğim olay: Üzmez, Necip Fazılı'n Büyük Doğu yayınlarının içeriğinden fazlaca etkilenir, hiç tanımadığı gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın dönme ve sabetayist olduğuna kendisini şartlandırmış olmalı ki, gidip onu vuruyor. Aradan zaman geçer Ahmet Emin Yalman, Kocaeli Kapalı Cezaevi'nde yatan Hüseyin Üzmez’i ziyarete gelir ve kendisini neden vurduğunu sorar. Hüseyin Üzmez, hiçbir gerekçeli cevap veremez, mahcubiyet içinde Yalman'dan özür diler.

Neden mi anlatıyorum bütün bunları?

31 Mart Yerel Seçimleri dolayısıyla liderler seçim meydanlarında karşılarındakiler hakkında söylenmedik söz bırakmadılar. Özellikle Cumhur İttifakı'nı oluşturan Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, Millet İttifakı'na hitaben: 'İllet, Zillet, PKK işbirlikçisi' gibi suçlamalarla sürekli saldırdılar. Onlar saldırdıkça taraftarlar da, haliyle ikiye bölünmüş birbirlerine diş biler hale gelmişlerdi. Cumhurbaşkanı'nın değimiyle “Toplumda gaz sıkışması” oluştu. Eski bir Petrokimya işletmecisi tecrübeme dayanarak söylüyorum, bu gaz sıkışmasını da ancak bay-pas vanasını açarak giderebilirsiniz. Bu da vananın kontrolü kimdeyse gaz sıkışmasını (basıncını) o düşürür. Zaten Cumhurbaşkanı'nın “kızgın demiri soğutmak, Türkiye ittifakı” sözlerinden anlaşılan da bu olsa gerek. Ancak ne yazık ki bu sözlerin söylendiğinden bir gün sonra Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na menfur Çubuk saldırısı gerçekleştirildi. Sayın cumhurbaşkanı bu sözlerinde ne kadar samimi bilemeyiz ama anlaşılan o ki, demirin soğumasını ve Türkiye İttifakı'nı istemeyen mutlaka birileri var.

Ben inanıyorum ki, Sayın Kılıçdaroğlu'na yumruk atan kişi, aynı Ahmet Emin Yalman örneğinde olduğu gibi ileride Kılıçdaroğlu karşısına çıktığında ne söyleyeceğini bilemeyip, mahcubiyetinden utanç duyacaktır.