CEZAYI KİM VERECEK ?

Murat YAZAN

Son zamanlarda zirve yapan kadına ve çocuğa şiddet, cinsel istismar suçlarına yenileri eklendi. Ahlaksızca ve hunharca işlenen bu suçlar karşısında doğal olarak kayıtsız kalmıyoruz. Suçluların yakalanıp hak ettikleri cezaları almalarını istiyoruz!

Ancak hepimizin kafasında soru işaretleri var. Cezalar yeterli mi ? Yeni cezalar (kimyasal hadım vs. dahil) caydırıcı olur mu ? İdam cezası bu suçlar için yeniden getirilmeli mi… Çoğunluğun idam cezası istediğinden de kuşkum yok.
Ancak bu sorular soru olarak kalıp iktidar elle tutulur bir düzenleme yapmayınca bu kez tehlikeli bir fikir akla geliyor.
“Cezayı devlet vermiyorsa biz veririz… Nasılsa hapiste birileri bunları temizler…”

Anayasaya göre şiddet kullanmaya devletin ilgili kolluk güçleri yetkilidir. O da belirli sınırlar içinde kalmak ve legal olmak kaydıyla! Şiddet kullanma devlet tekelindedir !
Fakat gözlemlediğim kadarıyla iktidar da  vatandaşın gözünün içine bakıyor... “Bana bulaşmadan birileri bu insanlara cezasını verse” diye…

Odak noktam cezanın ne olacağı değil, kimin vermesi gerektiği !
Devlet “şiddet erk”ini kimseyle paylaşamaz !
Paylaştığı anda hukuk hukuk olmaktan, devlet de devlet olmaktan çıkar !
Biri bir suç işlediğinde onu yargılama hakkı karakol önünde toplananlara değil, bağımsız mahkemelere aittir. Bir ceza verilecekse (50 yıl, müebbet, ağırlaştırılmış müebbet vs.) bunu verecek olan halk değil, hukuk sistemidir. Ceza ölüm ise bunu uygulayacak olan halk değil, yasa, yargı ve icra mekanizmasıdır!
Devlet her vatandaşına bu güveni vermekle yükümlüdür !
Herkes emin olmalıdır ki ;”X suçunu işleyen kolluk kuvvetlerince yakalanır, yargılanır, hak ettiği cezayı yer !”
Bu güven inşa edilmeyince insanlar kendi cezalarını vermeye kalkışır.
Televizyon programlarında üzülerek izliyorum. Adı sanı topluma mal olmuş insanlar “Hapishanede çok delikanlı insanlar var elbet gereğini yaparlar” diye konuşuyorlar. Hiçbirinin ağzından “devlet gereğini yapar” cümlesini duymadım…

Yaşanan olayların vahşet ve ahlaksızlık derecesi vicdanları paramparça ediyor, diş ve yumruklarımızı sıkıyoruz. Mağdurla empati kuruyor, yaşananların eşimize, kardeşimize, annemize, çocuğumuza yapıldığını var sayıyoruz. Ki bu doğal tepkimiz. Aslına bakarsanız benim içimden geçen duygu da suçluları darağacında sallanırken görmek.
Ancak sistemin adını koymak, onu tutarlı hale getirmek ve güvenmek zorundayız.

 

Gustave Le Bon’un da ifade ettiği gibi “topluluklar raydan çıkmaya meyillidir”
 

Bugün yukarıda saydığım suçlar için ceza verme yetkisini halka veya hapishanedeki insanlara devrederseniz diğer suçlar için de aynı kapıyı aralamış olursunuz.
Meşru şiddete başvurma hakkı devletin anayasal egemenlik haklarından biridir ve bunun başkalarına devri anayasal suçtur !
Topluluklar mantık değil duygularla hareket eder, bu arada aslında suçlu olmayanlar da linç edilebilir !
Topluluklar infial noktasında araştırıp soruşturmaz, en ağır cezaya yönelir…
Devletin üzerine düşen, toplumda yargıya güveni sağlamak ve en uygun cezanın verileceğine herkesi ikna etmektir.

Herkes uygun cezayı verme yetkisini kendinde görürse devlet ortadan kalkar, yerini kaos alır !