Bu ülkede okuyup yazmak

Murat YAZAN

Yazmanın ilk kuralı “okumak”tır. Elinize kalemi aldığınızda kelime dağarcığınız, hayal dünyanız; kısacası “bildiğiniz, okuduğunuz, hayal ettiğiniz” kadar yazarsınız. Peki tüm bunlar için bu ülkenin şartları uygun mudur?

Değildir.

Tanzimat yazarlarından bugüne kadar yazarların ortak şikâyetidir bu ülkede “az” okunması. Çeşitli nedenleri de vardır. Çağlar boyu okuyan değil, dinleyen bir toplumuz. Masalı ya da destanı kitaptan okumak yerine birinden dinlemeyi tercih ederiz. İsmail Gezgin, Homo Narrans – İnsan niçin anlatır? adlı kitabında “anlatının öyküyü dinamik ve değişken kıldığını, yazının öyküyü mühürlediğini söyler, ki haklıdır. Bu elbette “hiç okumamalı” anlamına gelmez. Mühürlenip değişmemesi gereken çok konu vardır.

Okumanın zorluklarından biri de okunulacak şeyi edinme konusundaki sorunlardır. Bu ülkede kitap fiyatları her zaman alım gücünün önünde gitmiştir. Okumaya hevesli gençlerin harçlıkları her ay bir kitap almaya yetmediği için “korsan kitap” denen ve neredeyse iş kolu haline gelmiş çarpık bir sektör vardır. Şimdilerde bu, kendisini internette kitabın pdf kopyaları olarak göstermektedir.

Bireysel yaşam biçimi ve davranışlarımıza sinen bir tür tembellik de bu okumama halini destekler. Telefonda on dakika boyunca sıkılmadan çeşitli kısa videolar izleriz ama yarım sayfalık yazıyı okumak çoğunluğa zor gelir.

Benim gibi pdf ve korsan kitabı toptan reddedenler için orijinal kitap her dem pahalı olagelmiştir.

Bir de toplumumuzda entelektüelin aşağılanma durumu vardır. Bu anlayış okuyanlara “la okuyacan da ne olacak?” diye yaklaşırken aslında içindeki gizli kıskançlığı kusar. Okuyanı paçasından tutup aşağı çekme ve kendi seviyesine indirme çabasıdır. Kendisinin okuyan seviyesine çıkamayacağını bilir, eşitlenmek için tek çaresi diğerinin kendisi gibi olmasıdır.

Pahalılık şartları, sahaf müşterisi olmayı getirir. Test kitabı satmayan gerçek sahafları bulma şansına kavuştuysanız önünüzde koca bir evrenin kapıları açılır. Baskısı olan kitaplar, sahaflarda piyasadan ucuzdur. Baskısı olmayanların, ender olanların yanına kabarık bir cüzdanınız yoksa yaklaşmanızı önermem. Sahaf okurluğunun başka bir keyfi vardır. Sahaftan aldığım kitapların içinden aşk mektuplarının, kurutulmuş çiçeklerin, eski paraların çıktığını gördüm. Domates lekeli sayfalar, arasına sigara külü ve ekmek kırıntısı kaçmış kitaplar gördüm. Sahaf okuruysanız sadece kitabı değil, kitabın eski sahibinin anılarını görme hakkını alırsınız.

Okumaya dair yorumlarım bunlar. Peki ya yazmak?

Yazmak, okumak gibi düşünsel bir eylemdir fakat farklı “şey” ler gerektirir. Yazmak benim için kolaydır, çoğunluk için çok zordur. Resim yapmak, beste yapmak, şarkı söylemek de başkaları için kolaydır ama asla beceremeyeceğim şeylerdir. Yetenek pastasının dilimleri her zaman adaletsizce (belki de adaletlice) dağıtılır. Tanrı kimsenin tüm yeteneklerle donatılmasına izin vermez. Yazmak için her şeyden önce, çok okumak gerekir. Yetmez. Yeteneğin ciddi payı vardır. O da yetmez. Zihnini özgürleştirecek bilince ve tutuma sahip olmak gerekir. Yetmez. Bizimki gibi bir ülkede yaşıyorsanız toplumsal baskıyla, iktidar baskısıyla zihninizi kirletmeyecek, kendinize oto sansür uygulamayacak inatta ve olgunlukta olmanız gerekecek. Yazanlar bu ülkede hırsızlardan daha fazla hapse girdi, girmeye devam ediyor.

Yazar yazmak için çok okumak zorundadır, dolayısıyla okurun karşılaştığı “pahalı kitap alma” sorunuyla yüzleşir. Yazmak para kazandıran bir iş değildir. Kitap okunmayan bir ülkede yazdıklarınızın maddi değeri yüksek olmaz. Dolayısıyla, bir geçim yolu değildir. Bu da yazan kitlenin iyice daralmasına, az sayıda kitaba, düşük sayılı baskılara neden olur.

Bütün bu saydıklarımla başa çıkmayı başarırsanız, insanlar size farklı gözle bakmaya, saygı duymaya başlar. Daha önemlisi, siz kendinize farklı bir saygı ve güven duyarsınız. Okudukça aslında “ne kadar az bildiğinizi” anlamak farklı bir dünyanın kapılarını açar. Bu dünyada bitmek bilmeyen zihinsel bir susuzluk ve açlık vardır. Öğrenmenin mutluluğu bilmediğini fark etmeyle karışır ki bu duygu paha biçilmezdir.

Yakınlarınıza önemli günlerinde kitap armağan edin. Çocuklarınızın okumasını istiyorsanız yanlarında eşinizle birlikte kitap okuyun. Yazmanın ilk adımı bana göre günlük tutmaktır. Yazma işine oradan başlayın. Şiirse şiir, kısa öyküyse kısa öykü. Başlangıçta yazdıklarınızı yargılamayın. Kimse annesinden Dostoyevski, Orhan Veli, Sabahattin Ali olarak doğmuyor. Yazma serüveni uzun bir yoldur ve küçük adımlarla başlar.

Hepinize bol kitaplı günler dilerim.