Bizans'tan geçen hastalıklar

Murat OSKAY

Uzun süredir yoğun işlerim sebebiyle yazmaya vaktim olmadı. Ancak kendimi sıkıştırarak bir şeyler karalamak istedim. Aslında yazarken kendimi ne çok iyi bir entelektüel iddiasındayım, ne de iyi bir kalem olarak filan yazmıyorum, sadece okumayı ve yazmayı seviyorum...

İddialı değilim, her şeyi bildiğini zanneden yazarlardan da değilim, öyle herşeyden biraz bilmek farklı, her şeyi biliyor havası farklı bir durum.

Elbette herşeyi bilirim, yada ben herşeyden daha önemliyim bencilliği sosyal medyanın haberleşmenin baş döndüren hızlı gelişimi ile birlikte insanları maalesef ben merkezli bir dünyanın içine hapsetti... Sosyal medyanın hızlı gelişimi tabi ki bu noktada olumlu olumsuz etkilerini de beraberinde getirdi. Günümüzde artık sadece önemli adamlar, krallar, sanatçılar, tanınmış kişiler değil, herkes özel, herkes biricik, tabiî ki her insan nadidedir, özeldir, biriciktir. Ancak dünyanın sadece bizim etrafımızda dönmediğinin de farkında olmamız gerekiyor.

Tabi bu bazen öyle noktalara geliyor ki farkında olmadan haddi aşmaya kadar gidiyor.

Herkes vekil, herkes bakan, herkes il başkanı, hatta herkes genel başkandan bile kendisini etkili yetkili görüyor. Hatta böyle görmesinde bunu kendine hedef etmesinde de bir problem görmüyorum fakat kendisinden başka kimseyi layık görmeyen hiç kimseyi beğenmeyen bir ruh hali ise insani olarak da kabul edilmez bir narsistliktir. Tamam anladık, herkes Alparslan, hepimiz Fatih, herkes Kürşat, herkes Atilla, herkes Atatürk, herkes Başbuğ Türkeş, herkes Bahçeli, herkes Meral Akşener, fakat başkaların da sen kadar bir çok yere layık olduğunu, başkalarınında başarabileceğini düşünsen aslında sorun ortadan kalkacak.

Kendinizi önemsemek, değerli bulmak, kendinizi sevmek başka elbette bu normaldir, ama kişinin kendisini herkesten herşeyden önemli görmesi narsizmin önemli bir merhalesi olsa gerektir. Hatta siyaset yapanın kendisini genel başkandan daha etkili ve güçlü, talebenin hocasından bilgili buna benzer örnekler uzar gider...

Onun için elbette her birey önemlidir, özeldir, biriciktir, insan kendisini sevmelidir, ama hiç kimse ben olmazsam dünya tersine döner, siyaset, bilim, sanat, politika, öksüz kimsesiz kalır biter gibi bir bakış açısına sahip olmamalıdır. Bakın tarihe bu dünyadan kimler gelmiş geçmiştir. Halbuki insan ölümlüdür fakat bıraktığı eserler ebedidir, öldükten sonra da yaşar, eserleriyle, geride bıraktığı iyiliklerle, dostluklarla, hayır hasenatla ve topluma bıraktığı mirasla yaşar ve yaşatılır.

Kendini sevmekle narsizm arasındaki farkı bilmek gerekir. Normal, sağlıklı insanlar kendilerini sever ve buna ihtiyaç duyar. Kendini sevmeyen kişi işini ve çevresini de sevmez, depresif denilen karamsar bir hal alır. Sağlıklı insan kendini sever ancak sırf kendi olduğu için sevmek yanlış, yaptığı olumlu davranışları sevmek normal. Aynı işi başkası yaptığında önemsiz, basit görürken, kendisi yaptığında bunu göklere çıkartıyorsa narsist özelliktedir.

Başkalarını sevebilmek için kendimizi sevmenin bir ön şart olduğunu bilmeliyiz... Erich Fromm, bencilliğin ve kendine aşırı düşkün olmanın derinlerdeki kendinden nefret etme duygusundan kaynaklandığını kesin bir şekilde vurgulamıştır. Fromm’a göre “bencillik ve kendini sevme aynı olmadığı gibi aslında tamamen zıt şeylerdir. İç dünyasında değersiz olduğunu hisseden insan, kendini yüceltmek ihtiyacında olan insandır. Kendini seven insan ise dostuna karşı nazik ve cömert olmak için gereken temele sahiptir".

Bizim mahallenin Türk milliyetçilerinin de sanırım temel sorunlarından biriside bu olsa gerek, Milliyetçiliğin verdiği tarihsel sorumluluk ve millete olan sevgi bağlılık herkesin her vazifeyi üzerine almasını hatta herkesin her şeyi bilsin bilmesin “ben yaparım abi” tavrı önemli bir sorunsal yani herkes özne, kimse “yüklem” olma derdinde değil.

Kendisini herkesten önemli görmek artık toplumsal bir hastalık haline geldiyse bu hastalığı kaldırmanın yolu kendimizi hatalarımızla, eksiklerimizle, zayıf, çirkin yönlerimizle barışık bir şekilde sevmek, sonra da diğer insanları sevmektir. Türk milliyetçileri olarak kendimiz kadar empati kurarak, kendi ülküdaşımızı sevmek ve kendimize hak gördüğümüz, kendimiz için normal gördüğümüz yada kendimiz için istediğimizi onun için de istemektir. Bunu becerdiğimizde ne vefasızlıktan, ne başarısızlık ne de kongre yarışları, ne adaylık rekabetleri uzun süreli kırgınlık ve uzun küslükler olmayacaktır. Bu şekilde empati kurduğumuzda bir dava arkadaşın, fikirdaşın, ülküdaşın bir göreve geldiğinde, yada siyasi rakip olduğunda, yada olma ihtimalini düşündüğünde hasetlik, birbirini çekememezlik, arkadan dolanma, ayak oyunları, omuz atma, kirli tezvirat, kumpas kurma, iftiraya kadar giden mücadele tarzı ve siyasi rekabeti adeta düşmanlık noktasına taşıyacak bir psikolojiye sahip olmaktan kurtulmuş olacağız.

Son yüzyılın büyük liderlerinden Türk milliyetçilerinin Başbuğu Alparslan Türkeş’in şu ifadesi hepimize yıllar öncesinden adeta bir uyarı ve manifestodur. Her birimiz bu sözü kendimize söylesek, her birimiz üzerimize alınsak ve gereğini yapsak emin olun yarından itibaren hem Türk milliyetçilerinin ticaret, siyaset, bürokrasi ve kültür hayatında ve devamında ülkede çok şey düzelir:

“Türk Milletine Bizans‘dan geçme bir hastalık vardır. Gevşeklik, lâubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele lâf söylemek... Bu hastalık sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lâzımdır. Bu hastalığı tedavi etmezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi Hareket’te bir saniye daha fazla kalmayınız. Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, her şeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz.” (Alparslan Türkeş)

Yine rahmetli Galip Erdem ağabey diyor ki; “Türk milliyetçiliğinin en büyük meselesi yine Türk milliyetçileridir”.

Lokman Hz. oğluna ifadesinde buyurduğu gibi; Yaptığın iyiliği, gördüğün kötülüğü unut...

İnsan doğası unutkandır iyiliği unutur ki yaptığın iyiliği unut ki iyilik yaptıklarından kötülük, vefasızlık gördüğünde korkarım iyilik duygusuna zarar gelir, insanlar iyilik yapmaz.

Gördüğün kötülüğü unut ki kin, garez, düşmanlık uzun yıllar taşınacak duygu yükü değildir. Gördüğü kötülüğü unutmazsan dünya kin ve nefretle yaşanmaz hale gelir, affetmek diye bir kavram ortadan kalkar.

Tüm dostlara, gönüldaşlara sevgi, merhamet, hoşgörü ile mutlu kalmalarını diliyorum...