BİR YARIŞMA AÇILSA…

Zeynel KOZANOĞLU

Uluslararası bir yarışma açılsa. Yarışmanın da konusu şu olsa: “Akla Hayale Sığmayacak Dengesizlikler” Yeterince açık oldu mu? Yani, öyle girişimler ki, şeytanın bile aklına gelmez. Öyle acayiplikler ki, kırk akıllı bir araya gelse öylesini akıl edemezler…

Nasıl oluyor, nereden buluyorlar bilemiyorum ama, Anadolu böyle acayipliklerle kaynıyor. Ve ben buradan iddia ediyorum, böyle bir yarışma açılsa ve bu yarışmaya dünyanın bütün ulusları katılsa bu yarışmada birinciliği kimseye kaptırmayız.

Bu konuda kimse bizim elimize su dökemez.

Gazetelerde okuyoruz. Televizyonlarda izliyoruz. Öyle olaylar yaşanıyor ki, ben şaşırıp kalıyorum. “Allahım, böyle kulların da var, farkında mısın?” diyeceğim geliyor. Öyle ya, yarattığı insan örneğine bakınca yüce Allahın büyüklüğü gün ışığı gibi ortaya çıkıyor. Ancak dünyanın neresinde ne üretiliyor olursa olsun, defolu olanlar ayrı yere konuluyor.

Sadece insan unsurunda bu sınıflandırma yapılamıyor.  

Düşünün bir kere hangi cinsten olursa olsun bir annenin yavrusuna düşkünlüğü dillere destandır. İnsan unsurunda annelik duygusu doruk noktasındadır.  Yavrusu üçüncü kattan düşerken anne gözünü kırpmadan arkası sıra atlıyor. Anne dediğimiz işte bu.

Ama bu anneler arasında bir anne de var ki, on beş gün önce doğurduğu yavrusu daha rahat uyusun, diye çare arıyor. Ve yazılıp söylenenler doğruysa çare olarak neyi buluyor? Çocuk anne karnında iken bir takım gurultular işitirmiş. Bu sesler onu rahat uyuturmuş.

Annecik aramış sormuş, karnından gelen seslere saç kurutma makinesinin sesinin tıpa tıp benzediğini belirlemiş. Bir bilene danışmak yok. Doktora sormak yok. Bebeğini hacıya hocaya okutmaya götürse bile yine de hoş görebileceğim.

Anne ne yapıyor. Saç kurutma makinesini çalışır durumda bebeğin yastığının altına koyuyor ve kendi işine dalıyor. Çamaşır, bulaşık… Belki de yemek. Hatta Tv lerde diziler, diziler… Saç kurutma makinesi kızmış. Alev almış, bebek yüzde kırk yanmış.

Bu akıl düzeyinde insanımız var bizim.



Gençler toprağı eşelerken köpek ölüsü ağırlığında bir top mermisi bulurlar. Aklı olanın ne yapması gerekir? Hemen o nesneye dokunmadan ilgili kurumlara haber vermek değil mi? Oncağızlar öyle yapmazlar. Dur bakalım, içinde ne varmış?

Sanki yıllardır toprak altında kalan patlamamış mermi içinden telli duvaklı bir gelin adayı çıkacak. Hemen ele geçirdikleri demir çubuk, çekiç ve benzeri aletlerle mermiyi kurcalamaya başlarlar… Ne zamana kadar? Emr-i hak vaki oluncaya kadar.



Gecenin karanlığı.. Traktörün römorkunda bir varil dolusu benzin… Komşular başına üşüşmüş paylaşıyorlar. Bir gemici feneri ile ortalığı aydınlatmaya çalışıyorlar. Varilde benzin azalınca feneri varilin içine uzatıp ne kadar benzin kaldığını görecekler…

Göremiyorlar efendim… Çünkü, varil de kendileri de hatta yakın çevrelerinde bulunan beş on kişi de parça parça olup önce havaya savruluyorlar ve sonra çevreye saçılıyorlar.

….

Kırsal alanda geçmişten kalma kuyu. Eskiden su ile dolu olurdu, şimdi su kaçmış kaybolmuş. “Bu su nereye gitti?” diye merak edilmez mi? Ahmet’e diyorlar ki. “İn şu kuyuya bir bak.” Ahmet inip gidiyor, sesi çıkmıyor. Hemen ardı sıra Mehmet’i salıyorlar. Ondan da haber çıkmıyor. Daha sonra köyde gözü kara adam mı yok? “Ben de…Ben de “ diyenden geçilmiyor. Kim bilir kaç “Gidip de gelmeyen” den sonra insanların aklı başına geliyor.

Böyle bir ülkede yaşadığınızın farkında mısınız arkadaşlar?