Bir yanımız!!!

Bahri YILDIZBAŞ

Tam da o zaman, şirincelik ve bilgelik taslayan, kafası bedeninden sonra, başı beyninden önce çalışanların, inandırdık sözleri, yani fetvaları ile başlamıştı. 

Kiliselerde ve sinagoglarda, hüküm sürmek için, korku üzerine “İsa, Musa ve Davut’un sözleridir” kurgularıyla anlatılan, daha sonra modaya dönüşen uydurmaca hikayelerin toplumlara dalga dalga yayılmasıyla başlamıştı. 

Sanki devletlerin dini olurmuş gibi, kendi yalanlarını, peygamberlerin düşünceleriymiş ve yaşam biçimleriymiş gibi, ayinlerde ve kürsülerde anlatmalarıyla başlamıştı. 

Hiç bir kitapta olmayanları anlata anlata, beyinlere kazıyarak, kocaman sömürü imparatorlukları kurmuşlardı. Özelikle; Yahudiler, müşrikler ve Bizanslılar; putlar, kiliseler ve sinagoglar ile oraya atadıklarını çok iyi kullanıyorlardı. Firavun’un gelişmişini yapıyorlardı. Putlar, din ve inanç merkezlerinde, aşına yapıyorlardı. Başarılı da oluyorlardı. 

Yine her türlü pisliğin, köleliğin, cariyeliğin ve ahlaksızlığın göklere çıktığı dönemlerde, diğer peygamberler gibi değil, son peygamberlik, ahlaklı ve erdemli olan Hz. Muhammed’e verilerek, vahiylerle emirler indirilmiş ve batıldan kurtulma süreçleri başlamıştı. Yıllarca saltanat süren ve kendi dünyalarına göre, devletlere din hırkası giydirip, insanı ve inançlarını bir kenara atan, emperyalist ve siyonistler, meydanı boş bırakırlar mıydı? Elbette hayır. 

Muhammed’in ölümünden sonra, kendi papaz ve Haham’larını eğiterek, Muhammed’in asla söylemediği ve reddettiği, onlarca hurafeyi ve batıl inancı, imam kılığı ile Müslümanlar'ın içine yerleştirdiklerine anlattırdılar. Her zaman olduğu gibi, hazine ve saltanat meraklısı işbirlikçi devlet ve din adamları, 13 yüz yıldır onlarla birlikte muhteşem çalışmalar yapmaktadırlar. 

“Sol elinizi kullanmayın, günahtır.” dediler, 14 yüz yıldır vaaz ve hutbe verenler ile camiye giden ve dinleyenlerin çoğunluğu, bu saçma hurafelere inandık. Allah gibi yüce yaradan ve Hz. Muhammed gibi büyük bir zat, hiç böyle bir şey söyler mi. İnsanın fıtratı veya yaradılışındaki tüm eklemlerin görevlendirildikleri işleri vardır ve yaradan tarafından verilmiştir. 

“İşin özü nedir hocam?” diyeceksiniz. 

Yaradan, insanlara beyin ve akıl vermiştir. Bunu da, bölümlere yani (loplara) ayırmıştır. Ön beyin (ön lop), orta beyin (orta lop), arka beyin toplanma merkezi (omurilik soğanı) ve aktarma hafifletme istasyonu (omurilik). 

Burada dikkat edilmesi gereken, gerçekler vardır ki:

Sağ beyin: Az duyarlı olmakla birlikte, görsel, işitsel, sözel ve sosyal zeka yapılarını taşır. 

Orta beyin: Hızlı iletkendir, alır ve gönderir. Çok toplar ve beklerse, karıştırır. Bazen, “kafam karıştı” dememiz, ondandır. 

Sol beyin: Matematiktik, bilimdir, kinestetik (vücut kullanma), kreatif (çok düşünme ve hayal etme), çözüm üretme, ezberden uzak olma ve yaratıcılıktır. (İnsan ve canlı yaratmak değil, hayal ve bilgi ile üretmek). 

Solculukmuş gibi: “Sol eli kullanma, solunu kullanma, sola bakma, yaprakların sayfalarını soldan açma, sol parmaklarınla iş yapma, sol elinle yazma, soldan gitme ve solu kullanırsan dinden çıkarsın.” dedirttiler ve maşallah bizde dedik. 

14 yüz yıldır; sağımıza adaletsizliği, solumuza ezikliğimizi ve geri zekalığımızı dikte ettire ettire benimsettik. Düşünenimiz ve üreten dahilerimiz bittiğinden, her konuda düş güçlere muhtaç olduk. “Tüm kötülüklerin anası ve babası düş güçlerdir.” diyeli, yine 13-14 yüz yıl. 

Din devletin, ahlak dinin ürünü değildir. Din ve ahlak insanın, kişilik, karakter ve inanç varlığıdır. Hz. Muhammed, peygamberlik verilmeden ve Müslüman olmadan önce de, en ahlaklı insandı. 

Yeniden toparlanmamız, sağ yanımız İLE sol yanımız arasındaki adaletsizliği ortadan kaldırmamız ve duş güçleri yenmemiz için; evrensel, bilimsel, çağdaş ve eğitim ile eğitilmiş insan. Eğitilmiş insanlarla, dünyaya entegre edilmiş yeni bir eğitim programı, yani müfredat ve sistem kurmamız gerekmektedir. Kurulacak olan bu sistem ile; okul öncesi, ilk ve ortaokul ile ortaöğretimde, TİMSS (matematik ve fen bilimleri) dünya ortak programlarına geçip, yöneltme ve yönlendirme ile YÖK’ü tamamen kapatıp, ülkemiz ve dünya şartlarını gözden geçirecek, tüm mesleklerle ilgili, yöresel, bölgesel ve genel yüksek öğretim programları ve okulları açmamız gerekmektedir. Entelektüel öğretmen yetiştirmek için, alt yapılı kentler ile metropoller, nitelikli doktor yetiştirmek için, büyük kentlerde merkezi tip fakülteleri, mühendislik için köklü ve uygulamalı fakülteler ile birlikte; şehirlerin dokusuna, geçim kaynaklarına, toprağına, hayvancılık ve tarım yapısına göre, oralara uygun merkezi bir üniversite ve yakın illere fakülteler yaparak, YÖK ve üniversite, kirliliğini, insan yetersizliğini ve genç işsizliği ortadan kaldırabiliriz. 

UÇARIZ...