Bir seçim senaryosu-2

Fatih ORAKÇIOĞLU

Hem duyguya, hem de düşünceye dayanan milli şuur, bir milletin manevi kuvvetlerinden en önemlisidir.

Hüseyin Nihal ATSIZ

Belki de bu konuda biraz yanılıyoruz. 1987 ve 1999 seçimlerinde gördük ki halk evet sokaklara dökülmüyor ama sandıklardan beklenmeyen sonuçlar çıkıyor. Bunu 1991 ve 2002 seçimlerinde yaşadık ki bu mesajı alamayan siyaset çok ciddi değişimler yaşıyor, düne kadar iktidarı tartışılmayan partiler, bir anda siyaset yaşamından siliniveriyor. Dün tüm unsurları içine topladığına inanan partiler, yine içine topladıkları unsurlar tarafından yok ediliyor.

1950’de büyük bir güçle iktidara gelen DP’den doğan partiler 1960’ların ortalarından 1980’lere kadar ülke yönetiminde söz sahibi oldular ancak birlik olamadılar. 1983-1991 yılları arasında ülkeyi yöneten ANAP bu unsurları bir araya topladığını iddia ediyordu ancak 2002 seçimlerine kadar yine darmadağın olmuş bir grup aynı 1970’lerde olduğu gibi koalisyonlarla ülkeyi yönetmeye çalıştı. 2002 seçimleri AK Parti için büyük bir şanstı, çünkü bu seçimlerde oylar bu denli % 10 altı dengeli dağılmasa ve meclise 2 değil 4 parti girseydi yine koalisyondan başka alternatif kalmayacak, AKParti sonuçta Refah Partisinden aldığı ve bir kısım muhafazakâr oylar ile iktidarın belki büyük ortağı veya ana muhalefet kalacaktı. Ancak biraz da şansın yardımı ile tek parti iktidarını yakaladı ve 2007 arkasından 2011 seçimlerinden oylarını arttırarak çıkmayı başardı.

Ancak ne yazık ki 7 Haziran 2015 seçimlerinde seçmen tarafından yollanan mesajı pek anlamak istemedi. 1 Kasım 2015 seçimlerinin sonucunu bir zafer olarak niteleyip yoluna devam etti. Arkasından 2017 Referandumu ile de bugünkü koşulları hazırladı. Referandumdan çıkan sonuç iktidarın meşruiyetinin sorgulanmasına neden oldu. Muhalefet, karşısında yenilmez bir armada olmadığını gördü ve gelecek planlarını, AK Parti'nin zayıf yönlerini kullanarak, bu oyları kendisine nasıl çekebileceği üzerine kurguladı. Bu yaptığım türden analizleri yaparak kimin AK Parti gövdesinden ne kadar parça koparabileceği aşağı yukarı tespit edildi. Bu esnada AK Parti büyük bir hata yaparak ki halen bu hataya devam ediyor sürekli olarak muhalefete ve özellikle de tek bir partiye yüklenmeye devam etti.

Temel savaş kuralı, rakibiniz artık kaybedebileceği son noktaya kadar kaybetmişse ve buna rağmen halen direnmeye devam ediyorsa, artık ona yaptığınız her fiili saldırı size daha çok zayiat verdirir. Bu nedenle fiili saldırı yerine, akılla ve rakibi, savaşın bir gereklilik olmadığına ikna ederek, bu savaşı sonlandırmanız gerekir. Ancak AK Parti tam tersini yaparak zaten savunmaya çekilmiş olan muhalefetin daha da üzerine giderek, kendisi vakit ve enerji kaybetti buna karşılık muhalefet kazandığı küçük zaferlerle direncini arttırıp daha büyük bir arzu ile her seferinde yenileceğini bile bile bir daha, bir daha ataklar yaptı.

Sonuç, bu direnç meyvelerini verdi ve gerçekte AK Parti'den bir tek seçmen bile kopartamayacak olan CHP, göstermiş olduğu dirençle neredeyse yok olma noktasına gelmiş birçok partiye umut oldu. Bunun sonucunda da bugünkü tablo oluştu. Daha düne kadar % 0,1 % 1,2 bandında bile zor tutunan partiler, aniden yeni bir güç olarak ortaya çıkmaya başladı. Bu durumun sebebi AK Parti'nin uygulamış olduğu politikadır. Kısaca gelinen noktada AK Parti kendi kendisini açmaza sokmuştur.