Bir marketing hikayesi: Kaşıkçı cinayeti

Musa UÇAN

Son yazısında 7 sene önceye atıfta bulunmuş Kaşıkçı. Romantik bir serzenişle ‘...2011 sonbaharında umutla doluydu Arap dünyası oysa şimdi?’ demiş. 

Bu yazı daha yayına bile verilmeden önce İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğuna Suudi Arabistan’dan gelen amatör bir ekip tarafından ‘susturuldu’ Cemal Kaşıkçı (Jamal Khashoggi). 

Esasında bir istihbarat elemanı olan ve Suudi Arabistan istihbaratı (muhaberat) için uzunca bir zaman çalışan, kanlı Arap Baharı sürecinin ‘beyin takımından’ olan aynı zamanda ABD korumasında ‘hissetsin diye’ olsa gerek Washington Post’da köşe yazarlığı yapan ama son dönemler gözden düşmüş olan İhvancı Kaşıkçı hiç şüphesiz ki artık ne ABD Katar ve Türkiye’nin Orta Doğu’da Müslüman Kardeşler iktidarları projesine, ne muhaberata ne ABD menfaatlerine ne de AB’nin ‘reformist’ Orta Doğu politikalarına hizmet edecek konumda değildi. Konjonktür, Kaşıkçı’yı ‘kullanışsız’ kılmış gibi görünüyor durum. 

Belki de o özlemle andığı 2011 sonbaharı ve bugün devam eden süreç için öz eleştiri yapmış olacak ki Selman’ı kızdıracak şekilde Al Thani (Katar hanedanı) ağzıyla konuşup İranlı bir Orta Doğu sulh projesine meyil alıyordu. 

Daha geçen sene savaşın eşiğine geldiği Katar ve Al Thani hanedanına tahammülü olmayan Selman’ın Kaşıkçı’yı böyle umarsız ve hesapsızca haydutlara kestirip biçtirmesine çok şaşırmamak gerek. 

Orta Doğuda çıkarları alenen çatıştığı, PKK/YPG/PYD terör örgütüne 1 milyar dolara yakın para yardımını aleni biçimde yapan Suudların Türkiye’de eylemi yaptırması da, akçeyle yiğitlik olmayacağını asırlardır anlamayan Vahabi küstahlığından başka bir şey değildir. 

Aklı sıra Türkiye’ye göz dağı verdi veliaht prens. Eline yüzüne gözüne bulaştırarak ve rezil olarak. Oysa ki Suudi Arabistan vatandaşı bile olmayan bir tetikçiye, bir otelde veya sokakta bu cinayeti işletebilir hatta gasp girişimi sırasında oldu süsü bile verebilirdi ama görünen o ki bedevinin maksadı bambaşka! 

Dünyada üretilen silahın 5’te 1’i gibi ürkütücü rakamlarda silahlanarak ABD’ye oturduğu taht için bedel ödeyen Selman, belli ki ‘ekürisi’ Jared Kushner’e epey güveniyor. 

Öyle ya; Yemen’de Obama’nın SİHA’ları ile başlayan ve Suudiler'in devam ettirdiği dur durak bilmeyen sivil katliamlarını da örtbas ediyorlar senelerdir. Bir gazeteci veya ajan mı konu olacak?! 

Gel gelelim CIA MİT ve hatta MOSSAD Kaşıkçı’nın öldürülmesini niye umursamadı ve önlem almadı ama konsolosluk içinden ses kaydı başta, cinayetin gizlenmesinin önüne geçecek delillerin çoğunu kamuoyu ile önce el altından sonra birinci ağızlardan paylaştı?

Cevap, acımasız ama basit; miadı dolan kullanışlı ajanı uğurlarken bunu ‘fırsata çevirmek’ gerekiyordu. Boşuna ölmemeli bu kadar ‘hizmet etmiş’ biri. 

Kaldı ki bu iş istihbarat işi. Kaşıkçı, tüm ailesi dahil kimseye -en azından bir kaç sene- ses etmeden farklı bir kimlikle yeni hayatına ‘terfi etmiş’, şu an bambaşka bir kimlik ve yüzle yaşıyor da olabilir! Bu ayrı bir komplo teorisi! 

Bu sene içinde İsrail’den hava savunma sistemi alan, havan toplu saldırıları yapan Hamas’a karşı çok etkili olan Demir Kubbe teknolojisini satın almak isteyen ve Yemen’de İsrail yapımı ahtapot bombaları kullandığı iddia olunan Suudi Arabistan, Kaşıkçı cinayetinin ses kayıtlarının olduğu bilgisi basına sızdıktan hemen sonra 1 Kasım günü İsrail’den 250 milyon dolarlık istihbarat teçhizatı alımı anlaşmasını duyurdu. 

Konsolosluk binası içinde ses kaydı alınması gibi bir istihbarat zafiyetinin dünya gözü önünde ortaya çıkması (çıkarılması, sızdırılması) Kaşıkçı cinayetinin Selman’a ilk bedeli oldu. 

Dünya kamuoyunun ayağa kalktığı olayı insanların gözlerinin içine baka baka ‘olmuş bir şeyler ben kulaklarını çekerim onun, ben olmasam o makamda oturamaz Selman’ diyerek geçiştirme eğilimindeki Trump’ın tutumu, bahsettiği makamda oturma bedeli olan ve 110 milyar doları aşan silah satışlarını istikrarlı biçimde devam ettirme kararlılığından başka bir şey değil elbet. 

Dünya ve ABD’deki uzmanlar Suudi Arabistan rejiminin ve ordusunun ihtiyacından çok çok fazla satış yapıldığını, Suudiler'in bu kadar silahlanmasının bölge için risk teşkil ettiğini söylemesine rağmen 20 Ekim’de ‘Suudiler'e silah satmaya devam edeceğim ancak onlara bir tür yaptırım düşünebiliriz’ diyerek kendisini destekleyen silah endüstrisi lobilerini üzmeyen Trump için, bu lobilerin beklentileri yanında Kaşıkçı pek önemli diyemeyiz. 

AB, kendi dahili etik kuralları ve parlamenter rejimle yönetilen sistemleri yüzünden (veya sayesinde) Suudi Arabistan’a cinayetle ilgili silah satışlarında yaptırım uyguladığını açıklarken, ARAMCO (Suudi petrol işletmesi) Suudi Arabistan, başkent Riyad'daki "Geleceğe Yatırım Girişimi (FII) Konferansı"nın ilk gününde 50 milyar dolarlık anlaşmalara imza atıldığını duyurdu. Suudi Arabistan'ın resmi haber ajansı SPA'da yer alan habere göre, uluslararası "Geleceğe Yatırım Girişimi (FII) Konferansı"nın ilk gününde Fransa, Çin, ABD, Japonya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İngiltere, Güney Kore ve Hindistanlı şirket ve kurumlarla, enerji ve alt yapı alanlarında 50 milyar dolarlık mutabakat zaptı ve anlaşmalara imza atıldı. 

Bu da veliahtın Kaşıkçı cinayeti için AB ve diğer devlere ödediği ‘bedel’ olmuş ki anlaşma yapan devletler bunu çok kârlı bir anlaşma olarak duyurdu ilk ağızlardan. Avrupa silah ambargosu uyguladı ama zaten Suudiler ithal ettikleri silahın yüzde90’a yakınını ABD’den alıyorken bu ambargo pek de caydırıcı sayılmaz!

Peki bu Dedektif Holmes hikayesinde ne eksik kaldı dersiniz? Ülkesindeki bir konsoloslukta, tüm dünyayı hayrete düşüren yöntemlerle birinin katledildiği Türkiye’ye böyle bir gaflette, diplomatik kabadayılıkta bulunmanın bir bedeli olmayacak mı? 

Mesela Suudi Arabistan Türkiye ile şu ekonomik dar boğazdan geçtiğimiz süreçte büyük bir sözleşme yapmaz mı? 

Krizin vurduğu inşaat sektöründe, devlete elde kalan binaları düşük kârlarla satmayı düşünen boştaki müteahhitlerin inşaat işlerini üstlenmesi falan mümkün olur mu dersiniz? 

Hadi hiç biri olmasa bile, Suudi Arabistan en azından 1 milyar dolara yaklaşan belki gani gani geçen PKK / YPG terör örgütüne yardımı keser mi?

Cevap: Hayır, Türkiye buradan bir menfaat elde edemez. 

İnsan hayatı üzerinden ticaret devşiren ülkeler arasına girelim demiyoruz ama tepkisiz ve sessiz kalınıyorsa ve buradan bir fayda da sağlanmıyorsa ortada bir yönetim zaafiyeti var denilemez mi? 

‘Cinayetten beklenti ve fayda beklemek etik değil’ denebilir; evet. Biz kişiler, insanlar için asla değil. Ama devletler bu şekilde yönetilemez. 

Yurtta sulh cihanda sulh dış politikasını çağdışı bulup, ‘stratejik derinlik’ sığlığında karaya oturan dış politika ile gelinen nokta bu. 

Türk devleti, çok kâdim devlet geleneğinin şâhikası olan modern cumhuriyetin imkanları ile çok değerli uluslararası diplomatlar ve devlet adamları yetiştirmiştir. 

Bu devlet adamlarını dış misyonlarda, danışmanlık makamlarında, hariciye nazırlığında liyakatleri gereği görevlendirmek yerine, sadakat esasıyla icra edilen insan kaynakları politikası uluslararası alanda milli gururu zedeleyici travmalara dönüşüyor. 

Bu yetişmiş insan gücünün cumhurbaşkanlığı ve hariciyede görev alması için hala geç değil. 

Kaşıkçı meselesi, yorgan gitti kavga bitti şeklinde kârlı petrol ve askeri teçhizat satış sözleşmeleri ve rahatsız edici bir muhalifin ortadan kalkmasıyla kapanmış görünüyor. 

İnşallah Türkiye’ye düşen teselli armağanı 1. Dünya Savaşının Avrupa için bitiş tarihi anmalarında Trump’ın övgüsü ve teşekkürü olmaz. 

Zira Kaşıkçı cinayetinde Türkiye’nin Suudi Arabistan’a gerekli sertlikte yanıt vermemesi, diğer haydut devletleri de gaflete teşebbüste cüretlendirebilir. Merakla izleyeceğiz süreci...