Ayrıştıran beynimize bir çarpı (Öz'de ben bir insan olmaya geldim)

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Ülkemizde çok tehlikeli oyunlar oynanıyor.

Bunu münferit bir olay olarak geçiştiremeyiz, geçiştirmemeliyiz.

İzmir /Gaziemir'de evlerin duvarlarında kırmızı boyayla büyük bir çarpı ve 'Alevi defol' yazılmış.

Büyük bir provokasyon olduğu kesin.

Mezhebe bağlı ayrımcılık bir kin, nefret suçudur. 

Buna Türk milleti alet olmaz. 

Bu oyunu emperyalistler daha önce Çorum'da, Kahramanmaraş'ta sahneye koydular.

İç kargaşadan medet uman, ülkeyi savaş alanına çevirmek isteyen güçlere karşı uyanık olmak lâzımdır.

Mesela kayınbiraderlerinin ismi; Hasan, Hüseyin, Ali imiş sayın Cumhurbaşkanı'nın.

Ne güzel işte, bu bile yeterli  provokasyonlara gelmemek için. 

İşte size büyük bir neden.

Kerbelâ.

Muaviye.

Unuttuk mu?

Unutmadık tabii.

Dinimiz alınacak derslerle dolu.

Ders aldık mı?

Ortadoğu'da mezhep savaşlarına bakarsak pek ders almışız gibi görünmüyor.

Şii... Sünni?

Dinin birleştirici, bütünleştirici gücü "ayrılıkta azap vardır" diyor.

O halde ayrılarak, ayrışarak azap çekmemizi, bu coğrafya da birbirimizi boğazlamamızı isteyen güçlerin plânı tutar mı?

Daha önce Alevi canlarımıza reva görülen "asimilasyon" ve ayrımcılık, bire bir sanatçı dostumdan dinlediğimde dudaklarımı uçuklatacak kadar korkunçtu. 

Köyde öğretmenlik yapan babasına, daha sonra da ailesine uygulanan mobbing yüzünden çok yer değiştirdiklerini, okulda arkadaşlarına asla Aleviyiz denediklerini, sir saklar gibi sakladıklarını, ibadetlerini gizli gizli yaptıklarını ağlayarak anlatmıştı.

İsmini asla vermeyeceğim.

Halâ çok acı çektiğini biliyorum.

Radyoda dört türkülük solo bandlarında da yakın zamana kadar, 'Deyişler repertuarında çok yer ediyor' diye, uyarıldığının en yakın şahidiyim.

Sohbet ettikçe çocuk yaştaki  travmalarının, halâ kimlik ve kişiliğinde derin yaralar açtığını, daha az konuşarak fikrini asla ifade etmediğini, tartışmadan uzak durduğunu, 'Alevi misin?' diye sorduklarında lafı geçiştiren dostum olduğu için iyi biliyorum. 

Dertleştiğimizde; Köyde çocukların ailelerinden etkilenerek oyunlarına almadığını, cüzzamlıymış gibi baktıklarını, uzaydan gelmiş garip bir yaratık gibi incelediklerini anlatmıştı. (Sanırım kendilerinden bir farkı var mı diye bakıyor çocuklar, ailelerinden etkilenip)

O yaşlarda ben de hatırlıyorum, ailemden böyle bir ayrımcılığı asla duymamama rağmen ortalık yerde konuştuklarında 'Onlar Kızılbaş' dediklerini.

Bir türlü anlam verememiştim Kızılbaş ne demek?

Anlatıkları gibi mum söndü ne demek? (İftira)

İnsanoğlu bu kadar kötü olabilir mı?

Kendisi gibi olmayana kulp takıp ötekileştirmek. Kendisini üstün görmek, iftira atmak, yok saymak, küçümsemek hangi dinde var?

Deyişlere bakın ne diyor?

"Öz'de  bir insan olmaya geldim".

İnsan olmanın erdemini ne güzel işliyorlar.

Tüm sözleri bir felsefe kitabı gibi, insanı aydınlatıcı.

Kavgaya, savaşa, yok etmeye, insanı aşağılayan bir deyiş görmedim, siz gördünüz mü?

Her şey insan olmakta, olabilmekte.

Bunun için diyorlar.

"Eline, beline, diline sahip ol."

İşte insan olmanın erdemi.

Dinle, düşün, konuş.

Özüne bak, öz'de nesin?

'İnsanım' demek öyle kolay değil, bilesin...

Sivas'da insanlık dışı yaşanan katliamda ülkenin sanatçıları, kültür adamları yakılarak yok edildiler.

Geride bu toplumsal infiali yaşatan, insanlık dışı davranışın suçlusu, sorumlusu kaldı mı?

Çorum'da, Kahramanmaraş'da komşusu komşusuna nefret söylemi geliştirdi, nefretle baktı, o tohumlar insanların yüreklerine ekildi.

Kötü şeyler yaşandı velhasıl. (Unutmayalım ki bir daha yaşanmasın.)

Yazmak, dile getirmek bile korkunç...

Sanatçı ruhumu yaralıyor, zedeliyor, incitiyor...

Hepimiz uyanık olmalıyız. 

Bu kırmızı çarpı ne?

'Alevi defol' niye?

Bir yeni kışkırtma ve provokasyon yeniden ısıtılıp gündeme taşınmak isteniyor.

Aşık Veysel ustamızın dediği gibi;

"Beni hor görme gardaşım.
Sen altındın, ben tunç muyum?
Aynı var dan var olmuşuz.
Sen gümüşsün, ben saç mıyım?
Ne var ise sen de bende.
Aynı varlık her bedende.
Yarın mezara giren de.
Sen toksun da, ben aç mıyım?"

'Aynıyım' diyor, senden farkım ne? (paran varsa kendine) 

O halde kim bölüp ayrıştırıyor?

Dinde mezhep var mı?

Hayır yok.

İyi okuyun, yok...

Ya şu deyişe ne demeli;

 "Hakkın İşlediği kudret boyası.
Yüzde ben bir İnsan olmaya geldim.
Bütün mürşidlerin tarif ettiği
Sadıkların menziline yettiği. 
Enbiyanın, evliyanın gittiği izde.
Ben bir İnsan olmaya geldim. 
Ben de bir zamanlar baktım bakıldım
Nice yıllar bir kemende takıldım.
O Aşkı Mecazla yandım yakıldım.
Közde ben bir insan olmaya geldim"

Ne güzel bir söz.

"Aşkı mecazla yandım yakıldım
Köz'de ben bir insan olmaya geldim"

Tüm mesele bu.

Bu söz size bir şey söylemiyor mu?

Aşkla yanan yürekle, köz'de insan olmaya gelmek.

İnsan mıyız?

O halde ayrıştıran kör, kokuşmuş beyinlere bir kırmızı çarpı çekelim.

Kör olmayalım.

Görelim birbirimizi.

İster gönül gözüyle.

İster sevgiyle bakan bir çift gözle.

Ben de "ÖZ"de bir insan olmaya geldim.

Aşkla hâlâ köz gibi yanıyorum insan olmak adına.

Kapılarınız açık mı insanlığa canlar? 

Açın gönül kapılarınızı sevgiden yana.

Orada asla kırmızı çarpı olmaz.

Bilirim...