Aklımıza takılan deli sorular

Mehmet SORAL

Her akşam TV'lerde, Vatan Partisi ve MHP adına gerek hukukçu gerekse gazeteci kimliği altında bir çok insanın cümleleri bile tıpa tıp aynı olan konuşmalarını dinliyoruz.

Bu bir Recep Tayyip Erdoğan başarısıdır (!) Bana hep soruyorlar "Erdoğan'ın hiç mi başarısı yok". Alın işte size veriyorum; çözümü en zor bilinmeyen denklemin bileşenlerini bir araya getirmiş insan(!)

Şimdi her iki tarafa, Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek'e sorulsa; eğer bugünkü muhabbetiniz devletin bekası ve güvenliği için ise; geçmişte hangi devletin hangi güvenliği ve bekası adına her iki tarafın mensupları karşılıklı kan dökülmesi pahasına mücadele etmişlerdir.

Doğal olarak aklıma hemen hemen şu soru geliyor "Acaba bizler o geçmiş yıllarda; evimize dadanan hırsızı kovalayalım derken aslında o civarda çekimi yapılmakta olan ama farkında olmadığımız bir filimin yine farkında olmadan figüranları mı olmuştuk"

 

Yine bir psikopat yine bir genç kızımızın katledilmesi

Suçsuzlukları mahkeme kararı ile tescil edilmiş olmasına rağmen KHK ile devlet memurluğuna devam etmeleri sakıncalı görülen insanlar görevlerine iade edilmiyorken....

Yine cinayet falan değil, sadece fikir suçundan hapis yatarlarken mahkeme kararı ile serbest kalmalarına rağmen hapisliğinin devam etmesini isteyen yürütme tarafından bir başka mahkeme kararı ile insanlar aynı gün evlerine gitmeden tekrar tutuklanırken....

Ceren Özdemir kızımızın katline bu devletin "Tanımış olduğu iltimas" insanı çileden çıkarıp, daha da kahrediyor. Adam suç makinesi. Sürekli suç işleme potansiyeline sahip. Nasıl bir iyi hal arz ediyor olmalı ki; iki defa açık cezaevine alınıyor ve her ikisinde de oradan kaçıyor, durmuyor yine suç işliyor.

Adam Allah'tan silah bulamamış, yoksa daha çok insanı katletmeyi aklına koymuş. Eğer bir silah edinebilmiş olsaymış seri katil olacakmış. Bir tezgahtan çalmış olduğu bıçak ile sadece Ceren kızımızı katledebildi.

Devlet aynen kendisine karşı işlenen suçlar karşısında gösterdiği devleti koruma refleksini; vatandaşı böyle suç makinesi canilere karşı korumak için de göstermelidir. İnsanını yaşatamayan devlet yaşasa ne olur ki.

Caninin psikolojisinin hiç takip edilmediği anlaşılıyor. Adamın bakışlarından bile ne olduğunu anlayıp, takip edebilen uzmanlık alanları varken; sadece hapis halindeyken bir vukuat işlememiş olmasını iyi hal olarak görüp açık ceza evine alınması başlı başına bir hata.

Adam bir defa açık ceza evinden kaçmış, yakalanmış gene açık ceza evine konuyor. Bu nasıl bir iltimasdır ki; kötüye kullandığı hak tekrar veriliyor? İşte bu hak edilmeyen ikinci hak verildiği için Ceren kızımız katledildi.

Ceren kızımıza Allah'tan rahmet, ailesine sabırlar diliyorum.

 

İnsanların yedikleri içtiklerinden kime ne?

Kaç gündür bir kaz-şarap muhabbeti aldı başını gidiyor. İnanın ki bundan sonuç alamazlarsa şunu tartışacaklardır; bir ıkınmada kimin ne kadar çok özür dilerim def-i hacet edebildiğini. Çünkü bunlar ulvi şeyleri tartışmayacak kadar aciz ve zavallılar. Çünkü Allah bunlara "Kimin ne yiyip içtiğinden bize ne" diyecek kadar bir mantaliteyi nasip etmiyor ki; sürünsünler diye.

Batı standartlarında asgari müştereklerde ne düşünmeyi ne de yaşamayı bilemeyen, bilse bile beceremeyen; batıya öykünürken bir taraftan da kendilerini "Uydurdukları" dinin cenderesine hapsederek yaşayan bu insanlar; hiç de hak etmedikleri demokrasisinin imkanları ile yine aynı demokrasiyi katlediyor olmaları demokrasi adına yürekler acısı bir durum değil de nedir.

Ulan kepaze adam; senin yediğinden içtiğinden bana ne, bir başkasının helaya def ettiğinden sana ne. Adam şarap içmişse sana ne olabilir, sen zemzem içmişsen bana veya bir başkasına ne olabilir ki.

Az kaldı; inandırıcılığınız çocuklarınız üzerinde bile kalmadı. Medeni dünyayı okutan "Alfabe"ye kafanız basmadığı için cari medeniyeti algılama sorunu yaşıyorsunuz ama çocuklarınız öyle değil, pekala okuyabiliyorlar. Niteliksiz kaba gücünüzle elde ettiğiniz inisiyatif kendi çocuklarınızın da katkıları ile yerle yeksan olacak. 800 yüz bin oy farkı sizin çocuklarınızın oylarıydı, bilesiniz.

 

Çalınan sorularla memur olanlar

Mesela diyorum; 2010 yılında çalınan sorularla devlet memuru olup başkalarının memurluk haklarını gasp ederek hala görev yapanları tespit etmek için ne yapıldı veya yapılacak. Hiç bir şey yapılmadığını Ersen Şen Hoca sürekli dile getiriyor.

Eğer hala bir şey yapılmıyorsa; bu durumda AKP FETÖ'nün ihanetini sadece kendilerinin iktidarına karşı yapıldığını düşünüyor olmalılar ki; FETÖ'nün müsebbibi olduğu; sınav sorularının çalınmasında olduğu gibi vatandaşı doğrudan ilgilendiren hak kayıplarının iadesi veya telafisi anlamında soruşturma ve koşuşturma yoktur.

 

AKP, FETÖ ile ilgili müsebbibi olduğu vebali herkese pay etmek istiyor...

AKP, FETÖ ile ilgili geçmişe dönük hukukunun vebalinden kurtulmak için diğer partileri de vebalini taşıdığı bu hukuka eklemek için müthiş bir gayret içinde. Amaç ne; "Hangimiz bunlara bulaşmadık ki?" dedirterek, vebal yükünü başkalarına da kurnazca pay ederek azaltmaktır.

Neymiş; FETÖ kırk yıldır varmış. Tamam varmış da; AKP dışında hiç bir hükumet zamanında amaçlarını gerçekleştirmek için onları yüreklendiren, cesaretlendiren bir başka hükumet de olmamış. Adamları kurban derisi toplamakla ve başarılı üniversiteye hazırlık kursları ile tanıdık. Siz ne yaptınız "Ne gerek var bu ufak tefek işlerle uğraşmanıza; daha büyük şeyler isteyin" dediniz, nitekim verdiğinizi de itiraf ettiniz.

Ben böyle bilip, böyle söyleyip, böyle anlatmaya devam edeceğim. Çocuklarıma da zaten anlatıyorum. Torunlarıma anlatmaları da vasiyetimdir.

FETÖ'nün aklına "karpuz kabuğunu" sokan AKP olmuştur. İşte bu akla sokulan karpuz kabuğunun yarattığı şehvet duygusu "Cemaati" FETÖ sürecine taşımıştır.

 

Tek adamlı sistem işte böyle bir şey

İşte "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" öyle bir şeydir ki; bunu düşünmüş olanlara elbette aptallar "Diyemeyiz" ama iktidar partisi ve onun genel başkanı oturup Termik santrallerle ilgili yaptırım için düzenleme yapıyorlar ama bizleri aptal eden bir karar ile aynı parti başkanı/cumhurbaşkanı kendisinin de iradesinin dahil olduğu düzenlemeyi veto ediyor.

O zaman sorarlar adama; "Madem ki veto edecektin niçin hazırladın, hazırladıysan niçin veto ettin"

Her iki sorunun cevabı normal demokrasilerde elbette vardır ama tek adamlı sistemlerde cevap tektir "Paşa gönlüm öyle istedi"

Ne yapsanız boşuna, bu ucube sistemi ayakta tutmanız, itibar kazandırmanız mümkün değil. Eşyayı çalıp sonra da buldum diye ortaya çıkarmak o insana ne kadar itibar kazandırırsa; filtre düzenlemesi yapıp sonra da veto etmek "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"ne o kadar itibar kazandırır.

Dolayısıyla "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi; Temelinde Türk milleti ve devletinin daha mükemmel şartlarda varlığını sürdürmelerine yönelik bir arayışla değil; iki narsist insanın koltuklarını nasıl muhafaza edebileceklerine dair taşıdıkları endişeye binaen bulmuş oldukları formüldür.

Anlaşılan o ki; sadece bu iki insan koltuklarını kaybettikleri an yeni sisteme de veda edeceğiz.

Yeni sistem işte böyle bir şey; peydahladığı geceyi çok iyi bilen babaya bile doğan çocuğunu inkar ettirir.

 

Piyango bir şans oyunu olup kumar ise...

İnsanlarımızı önce yoksulluğa sürükleyip, sonra da her yıl ikramiye miktarını artırarak piyango önünde umut kuyruğunda sıraya dizmek devlet ve yönetenler açısından büyük çelişki değil midir?

Dolayısıyla; Emek denen şeye saygı duyan, aklı başında, şuurlu olan herkesin; umut tacirliği yapan devletin teşvik ettiği dinimizce haram olan bu toplu kumarı protesto edip, iştirak etmemeyi öneriyorum. (Her ne kadar özelleştirilmiş olsa da)

Bir an için piyango bileti alan herkesin, ceplerindeki son kuruşlarını, içine düştükleri çaresizlikten kurtulmaya matuf son umutları için kullanmak zorunda kalmış insanlar olduklarını düşünelim. Ben hep böyle düşündüğüm için hiç bir zaman piyango bileti almayı vicdani bulmamışımdır.

Milyonlarca insanın kuruşlarının tek tek toplamı olan ve nihayetinde birilerine çıkan bu toplu ve hak edilmeyen para; emeğe saygısızlık olduğu gibi Müslüman olduğunu iddia eden herkes için Allah'a isyandır.

Ne garip değil mi; ezanın dinimizce nasıl okunacağı hiç önemli değilken; farz-ı terk gibi görüp tartışan "Müslüman aklı" nasıl oluyor da devletin her yıl milyonlarca insanı; reklamını da yaparak dinen haram olan toplu kumara davetini tartışmaz.

İşte "Siyasal İslamcılık" öyle bir şeydir ki; ezanın nasıl okunacağını tartıştırır ama piyango denen toplu kumarı tartıştırmaz.

 

Kısa kısa

Filistin bize hangi kalleşliği yaparsa yapsın; muhteremin onlara olan aşkına, muhabbetine mani olmuyor anlaşılan. Yine onlara bugün kucak dolusu sevgi ve muhabbetlerini gönderdi.

Oysa aynı hoşgörüyü iç siyasette ortaya koysa; ülkede birlik ve beraberlik adına bekli de bir çok problemin üstesinden gelmeyi başarabileceğiz.

...

Mehmet Metiner sürekli Bülent Arınç'ın FETÖ'cü olduğu zannı ile konuşuyor.

Aslında Mehmet Metiner zerre kadar samimi olsa şunu demesi lazım "FETÖ'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasına mani olanların alayı kripto FETÖ'cüdür"

...

Bu gün "Sordurulmuyor" olabilir ama inanıyorum ki; gün gelecek Kenan Evren'e sorulduğu gibi sorulacak; "Tamam aslanım; orada, burada şurada FETÖ'cü aradınız da; niye siyaset kurumunda aramadınız" denecektir.

Benim temennim sorulacak soruların; yaşananların müsebbibi olanların henüz akılları başlarında, çişlerini tutabiliyorlarken sorulmasıdır.

...

Sayın Cumhurbaşkanı,

Fransa Cumhurbaşkanı'na haklı olarak, tam da Kasımpaşa dili ile bindirdiğin lafların aynısını fazlası ile hak eden Trump'tan esirgemenizin özel nedeni nedir acaba.

...

Sayın Bahçeli "Herkes hesabını 2023 göre yapsın, seçim falan yok" demiş.

Sayın Bahçeli hesabı size tutturduk ambardaki buğdaydan da olduk. Bu bir değil, iki değil...

Artık biz karar verdik; kendi hesabımızı kendimiz takip edeceğiz.

Olacak iş mi; ekiyoruz, biçiyoruz; gerektiğinde ölüyoruz da ama toplayıp çıkardığımızda bir de bakıyoruz ki; ambardaki buğdaydan da olmuşuz. Herkes şahit; ortada emek var hasat yok. Duruma çare bulmak lazımdı, biz de onu yaptık.