Aklı ve vicdanı ipotekli olmayanlar

Sedat KAÇAMAK

Sayın Cumhurbaşkanımız zaman zaman 'sen kimsin?' sendromuna giriyor. Bu gün yine Ekrem İmamoğlu'na 'Sen özür dilemedikçe belediye başkanı olamazsın' dedi. Daha öncede sayın  Bahçeli, Ekrem İmamoğlu stadyumlara maç seyretmeye gittiği için 'Belediye başkanı olmaz' demişti. Bir insan karşısındakini suçlarken dönüp kendisine hiç bakmaz mı?

Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu seçimlere kadar söylediklerini hiç karıştırmayalım. 31 Mart'a kadar milletin valisine değil direk milletin kendisine 'illet, zillet, terörist' diyerek hakaret etmedi mi?

Milletin yarısına hakaret eden cumhurbaşkanı olabiliyor, yine aynı şekilde illet zillet terörist diyerek milletine hakaret eden, üstelik Türkiye Cumhuriyeti ibaresi tekrar kullanılsın, andımız tekrar okunsun teklifine mecliste 'Evet' diyemeyen daha da vahimi tank palet fabrikamızın Katarlılar'a verilmesine karşı koymayan birisi milliyetçi bir partinin genel başkanı olabiliyor ama Ekrem İmamoğlu belediye başkanı olamıyor öyle mi?

Hiç kimse merak etmesin Ekrem İmamoğlu halkın iradesiyle değil belediye başkanı Galaksi başkanı bile olur. Yeter ki halk istesin.

Ama konu sadece İstanbul değil. Aklı ve vicdanı ipotek altında olmayan herkes görüyor ve biliyor ki ülkede durum vahim. Her alanda sorunlar yumak oldu. Her geçen gün değil her saat çözülemez hale doğru ilerliyor. Hangi alanı ele alırsak alalım. Ekonomi ortada, deniz bitti. İsraf ve keyfi politikaların devam etmesi mümkün değil. Bu yıl için 220 milyar dolar ödememiz var paramız yok. Ne yapacağız? Daha evvelki krizlerde kemer sıkabiliyorduk kemerimizde son bir iki delik oluyordu. Şimdi bırak kemer de deliği kemerimiz yok uçkurumuz iple bağlı. Kazandığı 100 liranın 65 lirasını dolaylı ve direk vergilerle geri veren tek ülkeyiz. Daha ne verebiliriz ki?

Dış politika bilhassa Suriye politikası. 'Stratejik derinlik' dendi o derinlik çukur oldu hep beraber içine düştük. Kurtulmak için sıçrıyoruz başımıza S400'ler çarpıyor. Hızla aşağıya iniyoruz F35'ler ayağımızı kıracak tam bir ölüm tahtıravallisi.  

FETÖ ile mücadele içler acısı bir dram.Kendi ifadeleri ile FETÖ'nün altı ibadet,ortası ticaret üstü ihanet. En alttaki ibadet edenlerden tanıdığı olmayanlar hepsi hapiste. Ortadaki ticarette parası çok olanlar özgür sadece parası yetmeyenler hapiste üstteki hainlerin afişe olanların yakalananları hapiste yakalanamayanlar yurt dışında. Ama afişe olmayan FETÖ'cüler iktidara transfer olmuşlar. İktidar bu transferlerden ne kadar haberdar bilmiyorum ama transferler olmuş. Çünkü FETÖ'nün kullandığı bütün yöntemler bu gün muhalefeti,basını susturmak halkı sindirmek için bire bir uygulanıyor.Bir gizli tanıkla insanların hayatı karartılıyor. Mal varlıklarına el konuluyor.

Bütün bu sorunlar can yakıcı bir şekilde ortada.Bu sorunların oluşmasında en büyük pay sahibi bu iktidarla ve adına cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dediğimiz bu absürt sistemle hiçbir sorunu çözemeyeceğimiz de ortada.

Yapılması gereken bu iktidarın ve bu sistemin değiştirilmesi. Bu çok açık bir gerçek.Bu çok açık gerçeğin  farkına bazı vatandaşlarımız niye varamıyor. Bu gerçeği niye göremiyor.

Ben bu gerçekleri görmeyenleri ikiye ayırıyorum. Birinci kesim bu iktidardan nemalananlar. Milletvekili, bakan belediye başkanı olarak,ihale alarak gazetelerde köşe yazarlığı TV'lerde yorumculuk yaparak aklınıza ne geliyorsa, çoğunlukla da genel başkana yalakalık yapmaktan başka bir özelliği olmayan bir gurup. Bu guruptan sağ duyu beklemek iyimserlik olur çünkü bu gurubun akılları ve vicdanları ipotekli olduğu görünüyor. Ama oy veren milyonlarca insanımız var. Onlar takım tutar gibi parti tutuyorlar ve tuttuğu takım ne kadar kötü oynarsa oynasın yenilmesini istemiyorlar. İşte ben bu yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Gönül verdiğimiz partiler futbol takımı değil. Yapılan seçimlerde futbol maçı değil. Kötü oynadığı halde takımımızı kazandırırsak kaybeden rakibimiz değil ülkemiz oluyor, kaybeden çocuklarımız ve torunlarımız oluyor. Her şeyi iyileştirmek, her şeyi güzelleştirmek kendi ellerimizde...

İstanbul'dan başlayalım...