Ah ulen öğretmen, ah!!!

Bahri YILDIZBAŞ

Rahmetli babam, beş yaşında bana Kuran-ı Kerim-İ öğrettiğinde, okuma-yazmayı ise ablalarım ve abilerim ders çalışırken öğrenmiştim. Abim ve ablam saatlerce şiir ezberlerken, bende hoşuma giden şiirlerin mısralarını ezberliyordum. Bir sonbahar sabahında; 

“Ah açıldı gözüm gönlüm, 
Gördüm gördüm gördüm. 
Dur bağırma avaz avaz, 
Neyi gördün a yaramaz. 
Bahçelerde üzüm, salkım salkım…”
diye şiir okurken, okula giden İbrahim öğretmen, benim şiir okuduğumu duyunca gülüp başını sallayarak gitmişti. Sonradan babama “Bahri’yi okula kayıt yapayım.” deyince, babam da okula gitmemi kabul etmişti. İlkbaharda ahırdan çıkıp, güneşi ve yeşili gören buzağılar gibi, topuklarımı popoma vura vura ve koşa koşa okula gitmiştim. O günden bu yana, hem okulluyum, hem öğrenciyim, hem öğretmenim ve hem de eğitimciyim. İlkokul, ortaokul, lise ve Eğitim Enstitüsü’ndeki öğrencilik yıllarım çok güzel geçti. Arkadaşlarımın çoğu ile hala görüşmekteyiz. Akademik anlamda birinci olmasam da; mutlu, coşkulu ve yıllarca tüm bayramlarda, okulun bayrağını taşıyan lider bir talebelik dönemi yaşadım.

Cumhuriyet Caddesinde kazandığımız şehir kültürü ile meydandaki kasaba ve köy kültürünü harmanlayarak hayata hazırlanmış olduk. Savaşlara katılmış, yaralar almış, bilge, ağır başlı, seyyar kütüphane gibi büyüklerimizden (hepsine rahmet diliyorum); 93 Harbi, Çanakkale, 1’inci Dünya, Van’ın Kurtuluşu, Dumlupınar, Kocatepe, 1’inci ve 2’inci İnönü, Kurtuluş, Sakarya ve 2’inci Dünya Savaşlarını yüzlerce kitaba sığmayacak derya gibi bilgileri ve insanlığı öğrenmiştik. Sosyolojiyi, Tarih-Coğrafyayı, İslamiyeti, Dinleri, merhametli, ahlaklı ve adaletli olmayı, hakkı, hukuku, yardımlaşmayı, sosyalleşmeyi ve insanlık derslerini, hocam ve ilk öğretmenim rahmetli babamdan öğrenmiştim. 

Liseyi bitirdikten sonra, yedek subay askerlik için Eğitim Enstitüsünü okuyayım derken, staj İçin gittiğimiz Tunca Uras İlkokulu’ndaki bir öğretmenin, beşinci sınıftaki bir öğrencisine karşı berbat davranışından sonra, öğretmen olmaya karar verdim. 

1979 Manisa-Demirci, 1980 Van-Özalp, 81-83 Van Bostaniçi (kendi evim dediğim yer), ‘82 anayasasına kırmızı oy verdin’ dediler ve Samsun-Termey’e (83-85) sürgün ettiler. İyi ki etmişler, çok şey öğrendim. İki yıl sonra eş durumundan, Van Mehmetçik Selen (85-87) ve oradan (kız öğrencilere sürekli küfür eden ve uyarmama rağmen umursamayan personel bir tokat atmak)  Fatih Sultan Mehmet’e (87-90) sürgün. Üç yıl sonra, Cumhuriyet döneminin ilk kurulan okullarından birisi olan, mezun olduğum, öğretmenlik ve eğitim yöneticiliğimdeki hayatımın göz bebeği, Cumhuriyet İlköğretim Okulu’na (90-2002) atandım. 12 yıl çok başarılı, sevgi dolu yıllarımız ve bölgenin yıldız okulu olduk. İstek, teklif ve ısrarsalar üzerine, en verimli yıllarımda YYÜ ve TED Koleji (2002-2003) (bir yıl kalabildim, gitmez olaydım), devlete geri dönerek Atatürk İlköğretim (2003-2004) (bir yıl, bir kabus gibi) ve gönüllü olarak gidip, genç öğretmenlerle buluştuğum, vefalı öğrencilerimin olduğu Vali Tahir Paşa İlköğretim Okulunda (2004-2096) görev yaptım. Bu arada okul müdürlüğü ile birlikte gönüllü olarak yürüttüğüm; MEB- UNİCEF- ÇOCUK DOSTU OKUL ve HKO Danışmanlığı, (8 yıl) MÜFREDAT ve YÖNETMELİK çalıştayları ile e-Okul ve onlarca eğitim çalışması, hayatımda keyifle yaptığım en zor sosyal sorumluluk projesi ve çalışmalarıydı.

Ve bir gün doğup büyüdüğüm, sevdalı olduğum Van’dan, çok sevdiğim Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in başkenti “ Ankara’ya gidiyorum” diyerek, hüzünlü veda ile 16 yıldır buradayım. Çankaya, Emek GMP Ortaokulu (eski Bahçelievler Ortaokulu)’unda (2006-2007) 11 yıl ekip çalışması ile sosyal, kültürel, sanatsal, sportif ve akademik başarılarla birlikte, yurt dışı projeler, ulusal ve uluslararası alanlarda çok güzel çalışmalar yaptık. 

Ne acıdır Kİ, ülkemizde dün olduğu gibi, bu günde; çok çalışıyor, başarılı, adil ve haktan yana oluyorsan, dik duruyorsan, bedelini ödeyeceksin. Bana da ödetmeye çalıştılar. Akciğer kanseri ameliyatı (2013) olduktan sonra, kemoterapi tedavisi gördüğüm halde, rapor almayarak öğrencilerimin yanında ve görevimde oldum. Ödül olarak 8’inci caddeden, 7’inci caddeye gönderdiler. 26 ay kaybolan mahkeme dosyalarım bulununca, idare mahkemesi kararı ile davayı tazminatlı kazanarak döndüğüm görevimde, bir yıl çalıştım. Yönetici atama yönetmenliğine gereği, müdürlük süremin dolmasına iki yıl kalmasına rağmen, 9 Haziran 2017 sabahı bilişim faili meçhulleri tarafından, mebbiste öğretmen olduğumu gördüm. Dilekçe yazdığım halde, cevap bile vermediklerinden, bazı kişilerden iğrenerek emekliye ayrıldım. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından emekli öğretmenlere gönderilen, İl, ilçe veya okul törenlerinde verilmesi gereken “Şeref Belgesini”, kolejlerden kaliteli ve başarılı olarak teslim ettiğim ve benden sonra atanan müdürcük, belgeyi bana memur ile gönderdi. Ardından, açtığım bütün davaları Danıştay’da kazandım ve hesabıma ikinci tazminat yatırıldı. Cimer aracılığı ile MEB’den, Danıştay kararları gereği ‘iki yıllık haklarımın iade edilmesini ve mağduriyetimin giderilmesini’ istediğimde, şaka gibi bir cevap geldi. “Mahkemeye gidin.” 

5-6 yaşlarından itibaren okullarda olan, 38 yıl çocukların, gençlerin, nitelikli öğretmen ve velilerin müdür amcası olmayı başarabilen bir eğitimci olarak, butik bir okul açtım. Öğrencilerimiz ve öğretmelerimizle, İskandinav ve beyin temelli öğrenme modeli ile gelecekte Türk eğitim sistemine örnek olacak, çok başarılı çalışmalar yapmamıza rağmen, üst üste gelen ekonomik ve salgın krizleri ile birlikte, hakkımız olan kredileri alamadığımızdan, maalesef okulumuzu kapatmak zorunda kaldık. 

Yazdıklarım, sadece benim yaşadıklarımın ve bu süreçlerde benimle birlikte mutsuz edilen öğrenci, öğretmen, memur ve velilerin tümünün yaşadığı haksız uygulamalardır. 30 yıllık eğitim yöneticiliğimde, hatalarım ve eksiklerim olsa da, hiç suç işlemedim. Çalıştıkça ve ürettikçe, menfaatlerine dokunduklarım şikayet etti, şikayet dilekçelerini bekleyen tetikçi ve hasetler, onlarca soruşturma açtıkları halde, hiç birinde suç unsuruna rastlayamadıklarından çok üzüldüler. Onlar üzülünce, yufka yürekli olduğundan bende üzülüyordum. Gerçek ve acı olan ise, göreve başladığım günden, emekli olduğum güne kadar, farklı İktidar dönemlerinde bana haksızlık ve adaletsizlik yapanların, devlet ve aile terbiyesinden yoksun olduklarını, benim ülkem ve insanım İçin yaptığım çalışmaların yüzde birini yapacak kapasiteye sahip olmadıklarını, bulundukları makamları hak etmeyen, her dönemin adamı olmak için çalışmadan ortalıkta dolaşan, mutsuz, ezik, silik ve başarısız kişiler olmasıdır. 

Birlikte çalıştığım ve çalışmalarımda hep yanında olan, çalışkan, adil ve nitelikli; valilere, vali yardımcılarına, kaymakamlara, İl ve ilçe milli eğitim müdürleri ile azda olsa müdür yardımcısı, şube müdürü ve müfettiş arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. 

“Öğretmenler gününüz, kutlu olsun.” demekle olmuyor. 

“Nitelikli, çalışkan, bilgili, birikimli, öğrencisini ve ülkesini seven, yürekli ve cesur öğretmenler ile eğitim yöneticilerinin haklarını gasp eden sözde müdürcük ve şube müdürcüklerinin, ayrıca emir ile dosya hazırlayan müfettişçiklerin öğretmenler günü ve her günlerinin, ilahi adaletin tecellisiyle cezalandırılmasını ve acılı bir şekilde kutlu olmasını diliyor, haklarımı helal etmiyorum.”