Ağustos böceği ve rüzgâr...

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Uzun zaman Ankara'da yaşamış bir insan olarak, karar vererek anında uyguladık sevgili eşim Ali beyle. 

Şehrin gürültülü ve insanı yoran, bunaltan havasından sıkılınca iki emekli Bodrum'a yerleştik.

Müstakil, bahçesi olan ve önünde zeytin ağaçları bulunan bir ev tuttuk.

Ali bey yerleşir yerleşmez ilk iş toprağı havalandırıp, gübre ile beslendikten, zararlı böcekleri, ayrık otlarını da ayıklandıktan sonra, büyük bir özveri ile sarıp sarmaladığı Ata tohumlarını bahçemize ekti.

Kış geçti, bahçemizin ilk ürünlerini zevkle topladık.

Domatesler fazla ekilince konu komşuya, eşe dosta dağıtıldı elbette...

Bahçe işleri Ağustos ayına gelince, sebzelerimizi de toplayınca azaldı.

Tek tük patlıcan, domates, sivribiber kaldı.

İşler azalınca karı koca terasın keyfini çıkaralım dedik. 

Amanın dinlenmek ne mümkün, zeytin ağaçlarının üstünde bana göre cırcır, aslında Ağustos böceklerinin bütün gün dişilerini çağırma ötüşleri bitmiyor.

Hiç ara vermeden 'cırrr cıırrrrr' ötüyorlar yüksek frekansda.

Dedim ki; "Neşe şehirde olsan bu ötüşü duyacak mısın? Ancak gereksiz yere  insan ötüşlerine maruz kalacaktın".

Sesini çıkarma ve dinle bu koro halinde öten Ağustos böceklerini!

Her ne hikmetse kadınlara çok konuştuklarında 'cır cır ötme' deseler de, doğada asıl öten cırcır böcekleri erkek.

Sonra araştırdım baktım ki bu La Fontaine bize hikaye uydurmuş!

Neymiş efendim, karınca yaz boyu yiyecek taşımış da yuvalarına, bu Ağustos böcekleri saz çalıp şarkı söylemiş, çok da tembellermiş!

Kışın karıncalar aç kalmamış da Ağustos böceği hep çalıp çığırdığı için aç kalmışmış! 

Ya hu yiyecek biriktirecek kadar ömürleri yok ki, dört hafta sonra ötmekten çatlayıp ölüyorlar!

Üstelik 17 sene toprağın altında kalıyorlar.

Şu eziyete bakar mısınız?

Konu şu ki; uzun müddet terasta oturunca dikkatimi bir şey çekti.

Bu Ağustos böcekleri rüzgâra karşı ötemiyorlar.

Rüzgârlı havada koro halinde öterken aniden susuyorlar! 

Ben durur muyum, bundan da bir ironi çıkardım!

Burada rüzgâr halkın itiraz sesi oluyor!

Ağustos böceklerinin hiç susmadan ötüşlerini siyasilere benzettim. (Öyle ya mikrofonu ellerine aldıklarında biz sanatçılar gibi zor bırakırlar.)

Gerçekten doğrudur.

Rüzgâra karşı şarkı söylemek zordur, nefes almakta ve de diyaframınızı çalıştırmakta zorlanırsınız.

O halde rüzgâra karşı ötmeyeceksiniz!

Bu itiraz sesi rüzgârın fırtınaya dönüşmemesi için, gereksiz ötmekten vazgeçmek lazımdır.

Biraz susup dinlemek, ötmekten evlâdır.

Yoksa Ağustos böcekleri gibi tiz sesle cırcır ötmekten çatlar, ölür insan alimallah.

Duyar gibiyim, şimdi diyorsunuz ki; "Biz politikacıları bizim adımıza konuşsunlar diye seçtik." 

Ancak rüzgâra da kulak kabartmaları gerekmiyor mu?

Yoksa La Fountane haklı çıkar!

Tembel tembel yatıp hiç susmadan ve hiç bir şeyi değiştirmeden koro halinde ötsünler mi yani?

Bence rüzgârın şiddetini, itiraz sesini biraz daha artırmalı.

Devamlı ötmek de olmaz ki canım.

Bu sese alışmıştım terasımızda.

Ta ki rüzgârın uğultusunu duyana kadar.

Onlar sustu, sazımı elime alıp vurdum sazımın tellerine.

"Ötme bülbül ötme. (Ağustos böceği)

Şen değil bağım.

Tükendi fitilim eridi yağım.

Yâr senin derdinden ben yana yana."

Ağustos böceklerinin de devamlı ötmek yerine bu itiraz sesine, halkın rüzgârına eşlik etmesi umuduyla.