“ADALET SİYASİ KURUMLARIN İLK ERDEMİDİR”

H. Nurcan YAZICI

Erdemli duygular, özgür düşüncenin ürünü olmadıkça, hak ve hakikate, iyilik ve doğruluğa yönelmedikçe güçlenemez. Bu güçsüzlük insanı, aklın ve ahlakın yol göstericiliğinden alıkoyarken, hırslarına, en çokta adaletsizliğe teslim olmasına neden olur.

Günlük hayatta en fazla dillendirdiğimiz ama bir türlü içini dolduramadığımız, kendimizde var etme konusunda da samimi bir tavır ortaya koyamadığımız kavramlardandır adalet. Zorda kalınca sığındığımız ama bir türlü içimize sığdıramadığımız.

ADALET konusu, binlerce yıl öncesinde olduğu gibi günümüzde de “dinin, sosyal hayatın ve siyasetin” baş gündemi olarak tartışılmaya devam etmekte her seferinde de,“vicdan ile menfaatler arasında sıkışıp kalmakta…” Derde “deva”, devaya “dert”…Çöz çözebilirsen!

Yunan düşünür Platon’a göre adalet, “en yüce erdemlerden biridir ve devletin temel davranış kuralıdır.”

Çinli düşünür Konfüçyüs “Devletin hazinesi adalettir” der.

Hint lideri ve devlet adamı Gandhi, “Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız” diye seslenmiştir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed, “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır” demiştir.

"...Allah insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisâ, 4/58)

Hz. Ömer bütün zamanlara “Adalet Mülkün Temelidir” deyişi ile en adil cevabı vermiştir.

Acımasızlığı ile ün yapan Timurlenk bile ”Memleketler kılıçla alınır, lakin adaletle muhafaza edilir” derken adil olmaktan daha büyük zafer olamayacağı gerçeğine işaret etmiştir.

Bu söylemlerden yola çıkarsak eğer, “ADALET” anlık hesapların ve kazançların değil, yaşam da haklılığın ifadesi ve vicdanlı olmanın esasıdır.

Adaletli insan; ahlakı, vefası, doğruluğu, dostluğu, yol arkadaşlığı ve liderliği tartışılmayan insandır.

Adaletli insan (hangi mevki ve makamda olursa olsun) gerçeğe ve doğruya en yakın olandır.

ADALETLİ İNSAN; düzenli ve dengeli davranan, her şeyin ve herkesin hakkını veren, bilginin ışığında yol alıp, insaf ve eşitlik ilkelerine sıkı sıkı bağlı olandır.

Bakın etrafınıza, kaçımız bu tanıma uyuyoruz? Nedense adaletli olmak için çaba göstermek yerine kolayı seçiyor ve güçten taraf olurken, sözde “baş kaldıran” boş konuşan olarak kalıyoruz.

Sırf “hak ve adalet” arayışlarımızın sesi, adresi olsun diye, dahil olduğumuz siyaset kurumunun (siyasi partinin) bile ne kadar adil yönetildiğini ancak menfaatlerimiz ölçüsünde sorguluyoruz.

“ADALETİ ve adaletli olmayı”- “hukukun üstünlüğünü” siyasetinin temel ilkesi ve eylemi haline getirenler güçlenirken, tam tersi uygulamalarda bulunanların kendi adaletsizlikleri içinde eriyip gideceklerini göremiyoruz.

Herkesin bilmesi ve idrak etmesi gerekir ki, “birlikte yaşamanın, siyaset yapmanın, yoldaş olmanın, güven kazanmanın, başarmanın ve de samimi MÜSLÜMAN olmanın en doğru ve en erdemli yolu hakkı gözetmekten, adil olmaktan yani adaletten geçer.

Biliyoruz ki, “İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.”

Sonuç; Anayasal-demokratik sistemlerin kurucu ilkelerinden biri olan “adalet” ve “hukuk”, “siyasî bir ideal” olarak kurumunuzda içselleştirilmez ve işletilmezse “demokrasiden, erdemli, medeni ve cesur olmaktan” bahsedemezseniz.

Makedonyalı Büyük İskender hocası Aristoteles'e sorar: "Bir lider için adalet mi daha önemlidir yoksa cesaret mi?" Aristoteles: "Adalet olduğu zaman cesarete gerek kalmaz" de