ACELE GİDEN ECELE GİDİYOR

Zeynel KOZANOĞLU

Acele gidenin ecele gittiğini öğrenmişiz ama acele etmemeyi yüzyıllar geçmiş öğrenememişiz. Şöyle bir geçmişimize, hatta kendi geçmişinize bir bakıverin… Acele gittiğiniz için ecele gitmediğiniz görünüyor ama kim bilir ne zararlara uğradınız.

Ben aceleyle karar verdiğimden ve de sonra bu kararlarımdan dönecek fırıldaklığı kendime yakıştıramadığımdan öyle büyük zararlar gördüm ki, kimisi anlatılamaz. Kimilerini de yazsam defterlere sığmaz.  Ben sözü yaymadan demek istediğime getirmek istiyorum.

15 Temmuz gecesi bir yıkıntı yaşadık. Çok şükür ki yıkıntının altında kalmadık.

Hemen ertesi günü devletimizi elinde tutanlar temizlik hareketine başladılar. Aceleniz neydi efendim? Şer güçlerin topunu tüfeğini elinden aldınız, ele başlarını deliğe tıktınız? Peki ülke çapında temizliğe kalkışmak için aceleniz neydi? Adamın birine bir futbol sahasını temizleme görevi verseniz “Ağabey bana iki gün müsaade, sabun alayım fırça bulayım, adam tutayım” der. Bizimkiler ne yaptılar? Hemen o gecenin sabahında, beş bin şuradan, on beş bin buradan… ne kadar kişiyi zararlı unsur diye belirledilerse, sorgusuz, sualsiz, ifadesiz, tanıksız, belgesiz işinden attılar, rütbelerinden ettiler. Hayatlarını kararttılar.

Şu sahneye bakar mısınız? Hiçbir komedi filminde izleyemezsiniz.

Bu ülkenin koç delikanlısını “Kalk vatan elden gidiyor” diye yatağından kaldırıyorlar. Çocuk şehir sokaklarında vatanını savunmak için dişini tırnağına takmış savaşırken cadde kenarında gördüğü kahvehanenin Tv sinden vatanı satmaya çalışanlar safında çarpıştığını öğreniyor ve deliye dönüyor. Bu çocuk şimdi nerede bilmiyorum ama, bunun gibi binlerce çocuk bugün cezaevlerinde, ya da okulundan atılmış durumda.

Oysa yapılacak şey şuydu:

Onlar ülkeyi ele geçirmek için aylar yıllar önceden hazırlık yaptılar ya… Bu ülkeyi elinde tutanlar da kötü ruhlu insanları temizlemek için sadece üç gün hazırlık yapacaklardı. Toplanan ve görevden uzaklaştırılan kişiler zaten memur, öğrenci, sokaktaki adam, iş adamı filan gibi kişiler. Onları üç beş gün sonra tedirgin etmek nasıl bir zarara yol açacaktı ki…

Elinde belli ki listeler vardı. O listeleri bir daha elden geçirirdin. Senden yana olanlar daha da netleşirdi. Bu temizliği emin olduğun yandaşlarına havale ederdin. Binlerce suçsuz kişi heder edilmezdi. Öyle olaylar anlatılıyor ki, akıllara ziyan…

Nitekim en baştaki bile at izinden it izinden söz etmeye başladı. Bu işin bakanı bile saptan samandan söz eder oldu. Demek ki, mızrak çuvala sığmaz hale gelmiş. Tamam şimdi bu öfkeyle kalktınız. çamı çardağı yıktınız. Bir de bu yaraların onarımı var.

Yarın yüz binler mahkemelere hücum edecek. Tazminat kazanıp devletin kapısını çalacak.

Satacak bir şey de kalmadı. Nereden para bulup ödeyeceksiniz. Uluslararası mahkeme kararları uyarınca ödediğiniz miktarların haberi bize ulaşmıyor, ya bu kararlara tepkiler nasıl göğüslenecek?

Başlığı düzeltelim. Acele giden her zaman ecele gitmiyor ama… Daha iyi duruma da gitmiyor. Bu arada bize de bin yılın ötesinden edilen bir duanın arkasına sığınmak düşüyor: “Tanrı Türkü korusun”