24 Nisan Ermeni gerçekleri...

İhsan YAVUZ

24 Nisan tarihi Ermeniler tarafından dünyada soykırım günü olarak anılmakta ve bu tarih tüm dünya ülkelerine çeşitli kulislerle kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.

Oysa Ermeniler 24 nisan tarihini yaşadıkları ülkelerde kendini azınlık hisseden toplumların ders alacakları bir gün olarak yani “EKMEK YEDİKLERİ TOPLUMLARA İHANET EDENLER AZINLIKLAR” günü olarak kutlarlarsa hem kendileri hem de tüm dünya insanların bunlardan çeşitli dersler çıkaracağı muhakkaktır,

1798 yılında Akka kalesi önünde 75 yaşındaki Osmanlı komutanı Cezzar Ahmet Paşa'ya yenilerek “Doğunun kapısının anahtarını bu kalede bıraktım bir ihtiyarın maskarası oldum.” diyerek Fransa'ya dönen Napolyon, Osmanlının Fransız elçisine gönderdiği mesajda Ermenilerin 'Büyük Ermenistan' vadiyle ayaklandırmasını istemiş bir müddet sonra elçiden aldığı cevaba da oldukça şaşırmıştır, elçi "Ermeniler burada o kadar rahatlar ki değil bağımsız bir ülke vermek cenneti vaat etsek dönüp bakmıyorlar" bile demiştir.

Ne olmuştur da cenneti verilse dönüp bakmayan bu insanlar 800 yıl birlikte yaşadıkları, her türlü nimetinden yararlandıkları, aralarında ciddi hiçbir problem olmayan bu toplumu 1800'lü yılların sonunda istilacı ülkelerin rehberliğini yaparak arkadan vurmaya ve isyana kalkmıştır,

Bu konuyu iyi anlamak için tarihide iyi yorumlamak gerekiyor. Bizler bu topraklara Ermenilerden elli yıl sonra geldik Türklerin Dandanakan savaşını kazanıp batıya yönelmesi üzerine 1021 yılında Ermeni Kralı Şenekerim Hazar denizinin batısındaki topraklarını,1045 yılında ise Ani kralı Gagik topraklarını Doğu Roma imparatoruna hediye etmiş karşılığında da Doğu Roma İmparatoru Kostantin Dukas Ermenileri Orta Anadolu'ya yerleştirmiştir Ermeniler Grogeryan mezhebinden oldukları için bu bölgelerde yaşayan Doğu Roma halkı tarafından kabullenilmemiş hatta aşağılanmışlardır,

3000 yıllık tarihleri boyunca sürgün, zorla din değiştirme, bulundukları bölgelerden sürülme gibi birçok olay yaşayan Ermeliler tarihlerinin en güzel günlerini 800 yıl boyunca Türklerle geçirmiş ve onlardan sadık tebaa unvanı almışlardır.

Anadolu’nun en güzel yerlerinde yaşamış, evlatlarını askere vermedikleri ve sanatlarını başkalarına öğretmedikleri için oldukça varlıklı insanlar olarak yaşamlarını Osmanlı sancağı altında mutlu, bahtiyar olarak sürdürmüşler buna bağlı olarak da  nüfusları artmıştır

Amerika elçisinin Sultan Abdülhamid'e tavsiyesi ile yapılan nüfus sayımların üçüncüsü olan ve tehcirden bir yıl önce 1914 yılında yapılan sayımda Osmanlı arşivlerine göre nüfusları 1 milyon 294 bin 851 yine İtalya-Venedik'teki Ermeni arşivlerine ve Ermeni tarihçilerine göre tüm dünyadaki nüfusları 2 milyon 760 bin civarındadır.

Tüm emperyalist ülkeler bu sayı bilmekte fakat emperyalist  amaçlarına uymadığı için Ermeni diasporasının "3 milyon Ermeni'yi katlettiniz" suçlamalarına ülkemizden birtakım tavizler koparmak amacıyla koz olarak kullanmak için ya ses çıkartmamakta ya da alenen desteklemektedirler.

Gitgide zayıflayan dış borç batağındaki Osmanlı'yı bölüp topraklarını kendi emperyalist emelleri için kullanmak isteyen İngiltere Fransa ve Rusya o güne kadar çocuklarını askere vermeyen, Osmanlı içinde varlıklı bir toplum olarak yaşayan ve son yüzyılda Osmanlının savaş harcamalı için vergi almasını kabullenemeyen Ermenileri kullanarak kendi amaçlarını gerçekleştirmiş sonra da Ermenileri ve Ermenilerin hayallerini bir kağıt gibi buruşturup tarihin çöp sepetine atmış, onları kaderleriyle baş başa bırakmıştır.

Osmanlının zayıf düşmesini fırsat bilip bağımsızlık hayali ile Van'da, Adana'da, Sason'da, Zeytun'de, Urfa'da, Kayseri'de, Erzurum'da, Diyarbakır'da, Bitlis’te hatta İstanbul'da isyanlar çıkartan, bir buçuk milyon genç insanını Balkanlar'da, Çanakkale'de Makedonya dağlarında, Yemen çöllerinde, Kanal seferinde, Allahu ekber dağlarında savaşa gönderen ve çoğunu şehit veren Osmanlı'nın erkeksiz kalmış köylerine hayasızca saldıran Ermeniler kendilerine destek veren ülkelerin petrol bölgelerini istila edip amaçlarına ulaşmasıyla ortada kalmışlardır.

Osmanlı arşivleri ve Talat Paşa'nın özel hatıralarındaki belgelerden 15 Mayıs 1915'de başlayıp 7 Şubat 1916'da biten tehcirde, tehcire tabi tutulan Ermenilerin sayısı 600 bindir. Ermeni Osmanlı istihbaratına göre devletine sadık kaldığı tespit edilerek sürgüne gönderilmemiştir, yine Osmanlı arşivlerine göre, sürgün, isyan ve Ermeniler'in çıkardıkları savaşlarda ölen Ermeni sayısı 300 bin civarındadır. Bunların bir kısmı hastalıktan (tifüs) bir kısmı göç yollarında Kürt aşiretlerinin saldırısı sonucu,bir kısmı da tehcir de isyan çıkardığı için ölmüştür. Yıkılmakta olsa da devlet yapısını muhafaza eden Osmanlı tehcire tabi tutuğu tüm Ermenilerin nereden nereye sevk edildiği kaç kişi olduklarını ve nerelere yerleştirdiğinin belgesini tek tek  tutmuştur.bu belgeler devlet arşivlerin de orijinal haliyle mevcuttur (www.devletarsivleri.gov.tr)

Yapılan araştırmada hiçbir Türk askerinin Ermeniler'i toplu olarak öldürdüklerine rastlanamaz rastlanmamıştır da. Zira Türk askerinin kültüründe savunmasız insanları toplu olarak katletme yoktur olmamıştır da, ama halkların kavgası olmuş iki toplum birbirine girmiş iki taraftan da binlerce insan ölmüştür. Bu tip durumlarda bile Osmanlı gerekli tedbiri alamayan görevlilerini cezalandırmış hatta idam bile ettirmiştir. ama ermeni Kamavur fedailerinin Türkleri, Van'da, Kayseri'de, Erzurum'da, Muş'ta, Trabzon'da, Bitlis'te, Bayburt'ta, Adana'da, Kars'ta, Maraş'ta, Nahcivan'da toplu olarak öldürdükleri  belgelerle kanıtlanmış bir gerçektir.

Ermeni diasporası nedense hep 1915 öncesini anlatır ama hiçbir Ermeni tarihçi Mondros Ateşkes Anlaşmasından sonra orduları terhis edilen, vatanı bölünüp parçalanan sahipsiz kalmış bir ülkede Ermeniler'in Türk halkına neler yaptıkları anlatmaz ,

Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra sürgüne giden Ermeniler'in büyük kısmı geri dönmüş eski anavatanları Ermenistan'dan da Fransızlar'ın getirtip Fransız askeri üniforması giydirdiği 100 bin Kamavur fedaisini de yanlarına alarak, orduları terhis adilmiş esaret altına girmiş ve sahipsiz kalmış Osmanlı sancağındaki Van, Erzurum, Erzincan, Trabzon, Bitlis, Kars, Maraş, Urfa ve Kayseri'de akla hayale gelmeyen işkencelerle Türkler'i bulundukları yerlerden ya sürmüş ya da toplu olarak katletmiştir.

1917'de İstanbul'da kurulan milli cemiyetlerin hazırladığı raporda Ermeni zulmünden kaçan perişan haldeki Türkler'in iskan edildikleri iç bölgelerdeki sayısı 800 bin civarında, Ermeniler tarafından öldürülen Türkler'in sayısı da 500 binin üzerindedir. Gerçekler ve tarih varsayımlarla değil belgelerle dayandırılarak yazılır. Osmanlı arşivlerindeki Ermeni dosyaları incelendiğinde öldürülen 530 bin savunmasız Türk'ün, nerelerde nasıl toplu kıyıma uğradığı, binlerce kadına kimlerin tecavüz ettiği, doğmamış bebeklere neler yapıldığın tek tek hatta isim isim belgesinin mevcut olduğunu göreceklerdir. Ayrıca bugün Türk askerine kurşun sıkanlar ve her ortamda onlara alenen destek veren Ermeniler bu belgeleri incelerlerse hangi  aşiretinin ne yaptığı, kimin kimi kestiğini daha iyi anlayıp belki de dostluklarını yeniden gözden geçirme fırsatı bulacaklardır. Bugün Ermeni olayları nedeniyle Türkiye'yi kınamaya hazırlanan Almanya da, o tarihte müttefiki Osmanlı'da görev yapan subaylarının Almanya 'ya gönderdiği istihbarat bilgileri gün ışığına çıkarırsa Ermeni mezalimini tüm dünya kamu oyu da öğrenmiş olacaktır.

Tarihler tekerrürden ibarettir bundan 100 yıl önce Ermeni kartıyla oynanan oyun bugün Kürt kartıyla oynanmaktadır tek farkı aktörlerini değişmiş olmasıdır. Dün İngiltere, Fransa ve Rusya başrolde iken bugün İngiltere, Amerika ve İsrail başrollerde oynamaktadır. Onun için 24 Nisan tarihi sık sık gündeme getirilmelidir ki kendisini azınlık kabul eden bazı insanlarımız kimler kimleri nasıl kullanmış, kendi çıkarlarını gerçekleştirdikten sonrada nasıl buruşturup tarihin çöplüğüne atmış, öğrensinler ve gerekli dersleri çıkarsınlar,

Bazen birçok şeyi anlatmakta zorlanırız ama küçük bir mani, hüzünlü bir şarkı ya da ağıt tüm çıplaklığıyla yalansız dolansız bize her şeyi anlatır tıpkı Kayseri'nin Develi ilçesinin bir köyünde bir Türk anasının Haç-ın (Saim beyli) Savaşı sırasında Ermeni mezalimini anlattığı aşağıdaki ağıtta olduğu gibi

Ağıt değerli araştırmacı Cenani Gürbüz tarafından derlenmiş olup Abdül Gaffar Efendi'nin eşi Melek hanım tarafından söylenmiştir. Kendisi de Ermeliler tarafından katledilmiştir. Şiir öldüğünde koltuğunun altındaki bohçada bulunmuştur. “İNŞALLAH OKUNA” diye yazmıştır