1944’ÜN SON ÇERİSİ

Fazlı KÖKSAL
1944 Türkçülük-Turancılık davasının yaşayan son sanığı Zeki Sofuoğlu’nun 93 yaşında vefat ettiğini öğrenince, hafızam beni çok gerilere götürdü…
 
Yıl 1968 Ortaokul öğrenciyim… Yaz tatili… Çok yoğun bir şekilde okuyorum… Okuyacak ne bulursam; roman, şiir, hikaye, araştırma, gazete, dergi … Gece 2-3’ten önce yatmıyorum… Annem, yemeğe çağırdığı zaman, kitaplardan ayrılmak zor geliyor, kızıyor, söyleniyorum… Artık, bakkala göndermiyorlar beni… Çünkü; bakkaldan gelene kadar, alınan malzemenin konduğu gazete kağıdından yapılmış kese kağıtlarını okumak amacıyla  parçalıyorum..
 
Evdeki kitaplığımızdaki kitapların çoğunu bitirmişim… Talas’daki Halk Kütüphanesine dadanmışım, oradan kitap alıyorum… Türkçe Öğretmenim Mustafa Dinçer’den okumak için kitap istiyorum… O Klasikleri veriyor; Dostyovski, Tolstoy, Sthendal, E.Hemingvay ile tanışmam bu dönemde… Babamın kitaplığından, Kerima Nadir’in, Reşat Nuri’nin, Hüseyin Rahmi’nin,  A.Ziya Kozanoğlu’nun, O.Özdeş’in, Ümit Deniz’in kitaplarını okuyorum… Ve Atsız ile tanışıyorum. Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor çok etkiliyor beni. Defalarca okuyorum; kendimi bazen Kür-Şad, bazen Yamtar, bazen Pars, Bazen Sançar  yerine koyuyorum… Almıla’ya aşık oluyorum…
 
Ve hayatıma yön veren tanışma o yaz, 1968’un bir temmuz günü –iyi hatırlıyorum, doğum günümden iki gün önceydi-  gerçekleşiyor… Babamın sandığını keşfediyorum… Sandıkta eski dergiler, eski gazeteler… Yassıada Duruşmasını haberlerinin yayınlandığı, Adnan Menderes’in idam haberinin verildiği gazeteler… Ve 1940’larda, 1950’lerde, 1960’da yayınlanmış bazı dergiler; Orkun, Orhun, Çınaraltı… Hemen okumaya başlıyorum…
 
1944 yılında yayınlanmış Orkun’da “Başbakan Şükrü Saraçoğlu'na Açık Mektup” başlığı dikkatimi çekiyor… Atsız’ın kaleme aldığı, “Sayın Başvekil; Hem Türkçü ,hem de başvekil olduğunuz için size bu açık mektubu yazıyorum.” Diye başlayan mektubu içer gibi okuyorum… Bir daha okuyorum, bir daha… Sonra İkinci Açık Mektubu okuyorum… Bu mektuplardan sonra neler olduğunu merak ediyorum. Ama Orkun’un daha sonraki sayılarını sandıkta bulamıyorum… 1951 ve 1962’de yayınlanan Orhun Dergilerini okuyorum bu kez… Orhun’dan, bu mektup sonrası başta Atsız olmak üzere, o dönemin Türkçülerinin hapse atıldığını, tabutluklarda işkence gördüklerini öğreniyorum… İddianameleri, davanın sanıklarının savunmalarını, hapishane anılarını okuyorum… Annemin tüm ısrarlarına rağmen öğle yemeğine inmiyorum… Babamın akşam yemeğine gelmem için bağırmasıyla kendime geliyorum. Yine yemeğe inmeyince, babam odaya gelip, kolumdan –kulağımdan mıydı acaba-  tutup sürükleyerek yemek masasına götürüyor…
 
O günden sonra, 1944 Türkçülük-Turancılık davası benim yakın tarihimizde en ilgi duyduğum olayların başında yer aldı… O konuda çıkan bütün kitapları (A.Türkeş, 1944 Milliyetçilik olayı; Mustafa Müftüoğlu, Çankaya’da Kabus;  Reha Oğuz Türkkan Tabutluktan Gurbete; Hikmet TANYU, Türkçülük Davası ve Türkiye’de İşkenceler) ve bu konuda bulabildiğim tüm yazıları okudum. Onları işkenceye tabi tutanları; Savcı Kazım ALÖÇ’ü, Emniyet Müdürleri Ahmet DEMİR, Kamuran ÇOKRUK ve Sait KOÇAK’ı da hiç unutmadım ve affetmedim.…
 
1944 Kahramanlarıyla tanıştığım 1968’in O gününden bu yana; gözümde Atsız Kür-Şad, bu davanın  sanıkları da Kürşad’ın çerileridir.…   O yiğitler, bize her 3 Mayısta kutladığımız “Türkçüler Günü”nü armağan ettiler…
 
Ben 3 Mayıs Türkçülük hareketini, Türkçülük-Turancılık yargılamalarını öğrendiğimde, Hüseyin Namık Orkun (1956) ve Dr.Hasan Ferit Cansever (1969) hariç tüm yiğitler yaşıyordu…
 
Yıllar yılları kovaladı, bu kahramanları tek tek kaybettik…
 
Önce Büyük Tarihçi Prof.Dr. Zeki Velidi Togan’ı kaybettik  (1970), sonra şair-yazar Cemal Oğuz Öcal’ı (1971),Atsız’ın Yamtar’ı*  Hamza Sadi Özbek’ (1974) yitirdik…
 
 Kardeşi Büyük Dava Adamı Nejdet Sançar’ı  1975 yılı başlarında kaybeden, Büyük Türkçü   Hüseyin Nihal Atsız da aynı yıl (1975)vefat etti , Onları   Said Bilgiç (1988),  Fethi Tevetoğlu(1989), Prof.Dr. Hikmet Tanyu (1992), Büyük Şair Orhan Şaik Gökyay (1994) ve Muzaffer Eriş(1995), takip etti…
 
 1997 yılının  4 Nisanında Başbuğ Alparslan Türkeş vefat etti…  Ve Cihat Savaş Fer (1998), İsmet Rasin Tümtürk (2002), Nurullah Barıman (2006),  Fazıl Hisarcıklı,  Saim Bayrak,   Yusuf Kadıgil,Cebbar Şenel,    Reha Oğuz Türkkan (2010) Fehiman Altan Tokluoğlu**  tek tek uçmağa vardılar…
 
Ve 17.04.2014 günü Atsız ile birlikte yargılanan o yiğitlerin, Kürşad’ın çerilerin  sonuncusunu , bir başka ifadeyle,  Türk Milliyetçilerinin, en bilinçli, en mücadeleci, en inanmış kuşağının son temsilcisini, 1944’ün son çerisini  M.Zeki Sofuoğlu’nu kaybettik… Mekanı cennet olsun..
 
M. Zeki Sofuoğlu;***
Şubat 1920de Adanada doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Adana’da tamamladıktan sonra, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi ‘ni bitirdi.  Bitlis’de yedek subaylığını yaparken, Atsız ile mektuplaşarak “Türkçülük”  suçu işlediği gerekçesiyle tutuklanmış ve İstanbul’da askeri cezaevinde kalmıştır. Yargılama sonucunda beraat etmiştir.
Hatay’da Milli Korunma Kontrolörlüğü, Ankara ‘da Zirai Donatım Kurumu Neşriyat Müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, Maliye tetkik kaleminde çalışmıştır. Daha sonra öğretmenliğe geçmiş, Düziçi Köy Enstitüsü’nde, Arapkir Ortaokulunda ve Mersin Ticaret Lisesi’nde öğretmenlik yapmıştır. 1954’de Ankara Ticaret Lisesi’ne buradan da Akşam Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu Müdür Yardımcılığı’na tayin edilmiştir. Turizm ve Ticaret Yüksek Öğretmen Okulu Müdürlüğünden emekli olduktan sonra , emekliliğini geri aldı ve Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına tayin oldu. Bir süre bu görevi yürüttükten sonra emekli oldu…
 M. Zeki Sofuoğlu, bazı Türkçü dergilerin yazı işleri müdürlüğü görevini yürüttü… Yazılar yazdı… Hep Türkçü olarak kaldı…
 
*Atsız, pek çok dava arkadaşına hoş isimler takmıştır.  Mesela Prof.Dr. İsmail Hakkı Gökhan’a Şaman diye hitap etmiş, iri yarı Hamza Sadi Özbek’e ve Prof.Dr. Mustafa Kafalı’ya  Bozkurtların Ölümü’nün kahramanı iri yarı yiğit Yamtar’ın ismini uygun görmüştür… Yamtar, bizim kuşakta da pek çok arkadaşımızın lakabı olmuştur… Mesela Başkent İktisat’tan okul arkadaşımız Mehmet Çelik’e Yamtar diye hitap ederdik… 
** Bazı yazılarda Fehiman Altan Tokluoğlu’nun 2011 yılında vefat ettiği belirtilmesine karşılık, 2013 yılında yayınlanan bazı yazılarda Zeki Sofuoğlu ile birlikte hayatta olan 1944’ün 2 sanığından biri olduğu belirtilmektedir. Dolayısıyla yaşıyor olma ihtimali de vardır… Yaşıyorsa Cenab-ı Allah’tan sağlıklı uzun ömür dilerim..

*** Zeki Sofuoğlu’nun özgeçmişi Yücel Hacaloğlu’nun hazırladığı “Atsız’ın Mektupları” kitabından alınmıştır…