16 yıl önce, 16 yıl sonra

Ruhittin SÖNMEZ

ON YIL ÖNCE ALTI YIL SONRA

Yaklaşık altı yıl önce (2012’de) yazdığım “Hâkimiyet Milletin mi?” başlıklı bir yazıda "milli hâkimiyetin" veya "ulusal egemenliğin" sağlanıp sağlanamadığı konusunda değerlendirmeler yapmıştım.

Şimdi “milli iradenin tecelli edeceği” bir seçim sürecinde iken, aynı başlıklarla yeni bir değerlendirme yapmak faydalı olabilir.

İYİ Parti’nin kuruluş aşamasında partinin Tüzük ve Program çalışmalarına katkı verebilmek için diğer partilerin tüzük ve programlarını da gözden geçirdim.

Ak Parti’nin 2002 yılında kuruluşunda temel konularda vaat ettiği hususların en az yüzde 80’ine benim de imza atabileceğim bir metinle karşılaştım. Fakat ilginç olan AKP 16 yılda bu yazılanların tam tersini yapmıştı.

Ama ne yazık ki, kamuoyu ve onun adına denetim yapması ve bağımsız olması gereken medya, STK’lar, üniversiteler gibi toplumun sivil öncüleri bu durumu hiç sorgulamıyor ve hesabını soramıyor.

Bakın altı yıl önce ki yaptığım tespitleri okuyalım. Göreceğiz ki ondan on yıl önceki yani AKP iktidarı başlangıcındaki haline göre hiç olumlu yönde gelişmemiş, son altı yılda ise iyice kötüye gitmişiz.

*************************

HÂKİMİYET MİLLETİN Mİ?

6 yıl önce tespitim:

“KUVVETLER AYRILIĞI: Millet iradesinin hâkim olduğu rejimlerde, devleti oluşturan yasama- yürütme- yargı kuvvetleri arasında görev ve yetki ayrılığı ile birbirinden bağımsızlığı ifade eden kuvvetler ayrılığı gerçekleştirilmeye çalışılır.

Yasama ve Yürütme yani Meclis ile Hükümet arasında ayrımı yapmak, hele de tek parti iktidarlarında güç olmaktadır. Türkiye'de de yaklaşık 10 senedir AKP tek başına iktidar olduğu gibi TBMM çoğunluğunu da elinde bulundurmakta. Hükümetin hazırladığı kanun tasarıları aynen ve hızla Meclis'ten geçmekte. Ciddi bir Meclis denetimi söz konusu olamamakta. Bu yüzden bağımsız ve tarafsız bir yargı erkinin varlığı çok daha önemli hale gelmiştir.”

Bugün:

Geldiğimiz durum yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, yasama ve yürütme erklerinden sonra yargı erkinin de artık tek kişinin iradesine bağlı hale geldiği bir sisteme geçiyoruz. Zaten fiili olarak tek adam işine gelmeyen yasa ve hatta anayasa maddelerine uymuyordu. Fiili durumu hukuki hale getirmek için Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilen otoriter bir başkanlık modeline geçtik. Meclis denetiminden sonra yargı denetimi de adeta ortadan kalktı.

***

6 yıl önce tespitim:

“LİDER EŞİTTİR SEÇİLMİŞ KRAL: Parti içi demokrasi ve liderlerin denetlenebilir, (partililerin ortak iradesinden sapması halinde) gerekirse görevden uzaklaştırılabilir olması, millet iradesinin üstünlüğü için çok önemlidir. Oysaki bugün parti içinde liderlerin aleyhine konuşmak, karşısına aday olmak hemen hemen imkânsızdır. Bu sebeple parti başkanları adeta (M. Duverger'in tabiriyle) seçilmiş kral durumundadır.”

Bugün:

Değişen hiçbir şey yok.

***

6 yıl önce tespitim:

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ: Liderin mutlak hâkimiyeti sebebiyle fiilen milletvekilleri, belediye başkanları ve hatta Belediye Meclis Üyeleri bile bizzat parti başkanı tarafından seçilmekte. Parti üyeleri ve delegeler nezdinde yapılan temayül yoklamaları da tamamen gösterişten ibaret. Bütün partiler Anayasa değişikliğinden bahsettikleri ortamda bile bu garabet durumu ortadan kaldırmak, "Siyasi Partiler Kanununu" değiştirmek için kıllarını bile kıpırdatmamakta.

Sistem şöyle işliyor: Genelde İl- ilçe başkanlıklarına liderin koyduğu tek adayla seçim yapılmakta. Kazara lidere ters gelen bir aday çıkar ve seçilirse bu teşkilat Genel Merkez tarafından görevden alınmakta. Görevlendirilmiş teşkilat delege yapısını tanzim etmekte, bu delegeler seçimde liderin istediği adaya oy vermekte. Hülasa bütün seçim parametrelerinin tek belirleyicisinin parti lideri olduğu bir mekanizma işletilmektedir.

Bugün:

Değişen hiçbir şey yok.

***

MİLLETVEKİLLERİNİN LİDERE TABİYETİ: 550 milletvekili adayını oturup bizzat parti başkanı belirlerse, milletvekillerinin yeniden seçilmek için kendilerinin halka değil, liderine beğendirmeye çalışmasından daha tabii bir şey olamaz.

Bugün:

Değişen sadece milletvekili sayısının 600’e çıkmış olması.

***

6 yıl önce tespitim:

STK'LAR VE SENDİKALAR: Güçlü ve bağımsız sivil toplum kuruluşları milli iradenin hâkim olması için bir fırsattır. Ancak Türkiye'de bir kısmı "güçlüden yana olarak nemalanma" endişesi taşıyan, bir kısmı hukuki veya mali baskılarla sindirilmiş, diğer bir kısmı da belli "kanaat önderlerinin" kontrolünde olan STK'lar milli iradenin tecellisi yönünde beklenen hizmeti verememektedir. Sendikalar ise hem oransal olarak çok az bir kesimde örgütlenmişler ve hem de artık işçinin hak arama organları olma fonksiyonunu büyük ölçüde kaybetmişlerdir.

Bugün:

Değişen hiçbir şey yok.

***

6 yıl önce tespitim:

SERMAYENİN KONTROLÜ: Elinde bulundurduğu mali imkânlar, toplumu yönlendirme ve dönüştürmede önemli gücü bulunan sermaye, devlet imkânlarını kullanmayı sevmektedir. İhalelerden, özelleştirmelerden pay kapmak, kolay ruhsat/ izin almak için iktidara yakın olmak sermaye için önemlidir. Sermayenin, sadece yüce duygularla, milli iradenin yansıması için hizmet etmesini beklemek saflık olur.

Bugün:

Değişen hiçbir şey yok.

***

6 yıl önce tespitim:

BASIN/ MEDYA: Türkiye'de Medya sektörü sadece basın alanında faaliyet göstermiyor. Büyük sermayedarlar enerjiden, iletişime, madencilikten, ticarete kadar çok çeşitli alanlarda çalıştığı için iktidara göbekten bağlı olmak durumundadır. Birazcık direnenin ise mali teftişlerle çok yüksek vergi cezalarıyla karşılaşma riskini göze alabilmesi gerekir.

Bugün:

Ana akım medyanın tamamı yandaş hale geldi. Bir Cumhurbaşkanı adayı (Meral Akşener) Halk TV’den ve başka yerde görünemiyor. Sözcü ve Yeniçağ harici bir gazetede yer alamıyor.

***

6 yıl önce tespitim:

YOKSULLUK BAĞIMLILIĞI: Yoksul kesime Devletin yaptığı sosyal yardımlar "balık tutmayı öğretmek değil balık vermek" anlayışına dayanıyor. Yanılmıyorsam sosyal yardımların boyutu 15 milyar TL mertebesinde. Fakir halk tabakası, mevcut durumunu değiştirecek, düzenli gelir sağlayacak başka bir çıkış yolu bulamadığı için bu yardımlara muhtaç ve bu yardımların bağımlısıdır. Yeni bir iktidar geldiğinde bu yardımların da kesilebileceği şüphesi içinde olanların, mevcut yardımları sürdürmek için iktidara oy vermek durumunda kalması anlaşılabilir bir şeydir.

Bugün:

Değişen sosyal yardımlara bağımlı kitlelerin sayısının ve oranının iyice artmış olmasından ibaret.