1. YAZARLAR

  2. Hakan TEMUR

  3. Türkçülük Günü
Hakan TEMUR

Hakan TEMUR

Ortak Ses
Yazarın Tüm Yazıları >

Türkçülük Günü

A+A-

3 Mayıs 1944 Türkçülük Günü Münasebetiyle Gündeme Dair Birkaç Kelam

Merhum Atsız Bey ve dava arkadaşları bundan 69 yıl önce yoktan sebeplerle Sovyetler Birliği’ne şirin görünmek adına tutuklanıyor ve mahkeme haklarında “vatan haini” oldukları yönünde kararlar veriyordu. II. Dünya Savaşı’nın getirdiği belirsiz siyasi hava dönemin Cumhurbaşkanı, Milli Eğitim bakanı ve bazı yüksek bürokratlarını ne yapacakları konusunda çıkmaza sürüklemişti.

Başbakan Şükrü Saraçoğlu 1942’de mecliste yaptığı konuşmada açıkça, Türkçülüğü benimsediklerini dile getirmişti. Peki ama ne olmuştu da rüzgar tersine dönmüş, Türkçülük sorgulanır, Türkçüler de tutuklanır olmuştu?

Bunu anlamak için evvela dünyadaki gelişmelere bakmak gerekir.

Türkiye, 1942 yılında Doğu Avrupa’nın büyük bölümünü ele geçirmiş bulunan Almanlara, bizim de Komünizm düşmanı olduğumuzu göstermek istemişti. Pek muhtemel ki Başvekilin konuşması bu siyasete dönüktü. Ancak, önce İtalya 1943’te Mihver Grubundan çekilmişti, ardından 1944’e gelindiğinde işler Nazi Almanyası için hiç iyi gitmiyordu.

Savaşın içinde yer alan ve daha sonra galip devletlerden biri olacak olan Sovyetler Birliği’nin ideolojisi olan Komünizm artık ülkemiz için tehdit olarak görülemezdi. (Ancak durum hiç sanıldığı gibi olmayacak Rusya 1945’ten itibaren Türkiyeyi açıkça tehtid edecek Doğu Anadoludan toprak, Boğazlardan üs isteyecekti.) Ayrıca Türkiye savaş yıllarında gerçekleşen Adana ve bilhassa Kahire görüşmelerinden itibaren açıkça Müttefiklerin grubuna yakın bir politika sergiliyordu. (Daha önce Almanlarla saldırmazlık anlaşması imzalamamıza rağmen.)

İşte bu gelişmeler iç siyasette de akis bulmuştu. Hüseyin Nihal Atsız, Başvekil Saraçoğlu’nun meclisteki konuşması üzerine iki açık mektup yazmıştı. Mektupta, Türkçülüğünü dile getirmekten imtina etmeyen Başvekile hitaben, ülkedeki komünistlerin yıkıcı faaliyetlerinden şikayette bulunuyordu. Ancak bu arada Mihver Grubu çöküyor, Müttefikler savaşı kazanıyordu. Ve ardından Türk milliyetçilerine reva görülen tahkikatler, tutuklamalar, sorgulamalar ve tabutluklar oluyordu. Yani dış siyaset için önce milliyetçilik kartı oynanıyor, sonra rüzgar tersine dönünce içerde Türk milliyetçileri harcanıyordu. Nihayet aralarında Hüseyin Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay, Reha Oğuz Türkkan, Alparslan Türkeş, Hikmet Tanyu gibi aydın, subay ve akademisyenlerin bulunduğu insanlar hakkındaki dava hükümleri Askeri Yargıtay tarafından bozularak serbest kalıyorlardı.

İşte o gün yani 3 Mayıs 1944 Irkçılık-Turancılık Davasının 2. duruşmasında Miliyetçi Türkçü gençlerin Ankara’da muazzam bir nümayiş gerçekleştirdikleri gün Türklüğün diriliş günü oluyordu.

Ve bugün

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 90. Yılında bulunuyor. Fakat ne yazık ki Türkiye halen ne uluslar arası siyasette ne de iç siyasette bağımsız ve güdümsüz bir politika yürütemiyor. Bilakis uluslar arası siyasetin yönlendirmeleri ile yolunu bulmaya çalışıyor. ABD ve Avrupa’ya göbeğinden bağlı siyasiler içeriğinin halen topluma açıklıkla söylenmediği “açılım ve süreç” politikalarını uyguluyor. Kenya’dan getirildiğinde etrafa lağım fareleri gibi bakan “benim annem de Türk, Türk devletine hizmet etmek isterim” sözleriyle köpeklenen Teröristbaşının mektupları meydanlarda on binlerce PKK sempatizanına okunuyor. O bebek katili, bugün demokrasi kahramanı; Türk milliyetçileri, vatanseveleri “hain, terör taraftarı, çapulcu” ilan ediliyor.

Evet yıllar geçiyor lakin siyasette dengeler daima Türk milliyetçilerine karşı düzenleniyor. İşte bu dengeleri bozacak olan yegane güç Türklüktür. Türkçülüğün toplumda bir kültür bir irfan hareketiyle büyümesi ve Türkçü fikirlerin iktidara gelmesidir. Bunun içinse öncelikle bütün nüans, fraksiyon ve ayrılıkların bir kenara konması gerekmektedir. Topluma öncülük edecek olan milli aydınlar, akademisyenler, yazarlar ve siyasiler yurdumuzun içinden geçtiği zor günlerde cepheyi sağlam kurmalı ve birlik olmalıdır. Bugün küçük bir nehir olan bu birlik yarın bir sel olacak ve tıpkı Ergenekon’dan çıkışımız gibi bize yeni ufuklar açacak. Kim bilir bu birlik belki de Turan’a giden yol olacak.

Emre Zeki Demirtaş

3 Mayıs 2013

Önceki ve Sonraki Yazılar