1. YAZARLAR

  2. Murat OSKAY

  3. Türk siyasetinde 'komplo teorisi' hastalığı
Murat OSKAY

Murat OSKAY

Platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Türk siyasetinde 'komplo teorisi' hastalığı

A+A-

Bu yazımda toplumsal bir şizofreni haline gelmiş olan “ komplo teorisi hastalığından “ bahsedeceğim. Evet tıpta böyle bir hastalık var mı yok mu bilmiyorum, ama benim siyasette 25 senedir gözlemlediğim, deneyimlediğim kronik bir hastalıktan bahsedeceğim.Öncelikle hastalığın teşhisi ve tespiti için hastalığın geldiği tarihsel sürece değinmek yerinde olacaktır. Bundan dolayı hastalığın kökenleri için önce tarihe gideceğiz. Herkes ve ker kesim kendine göre kızacak ama sorun değil bu bilimsel bir yazı değildir, şahsi gözlem ve deneyimlerime dayalı bir tespittir. Amacımız bir şahsı, kurumu korumak olmadığı gibi herhangi bir şahıs yada grup ve kurumu hedef almakta değildir.

Tarih bilimi; toplumları ve insanları sadece geçmiş günlere özlem duymak için yada sadece belli bir milleti, tarihte yaşamış bir şahsiyeti veya geçmişle övünmek amaçlı yapılmaz. Tarih sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde gelecekle bağlantı kurmak ve geleceği şekillendirmek amaçlı yapılan objektif, bilimsel kurallara bağlı bir metodoloji ile yapılır.

Tarihte her dönemin kendine münhasır kültürel, tarihsel ve sosyo-ekonomik şartları vardır. Her dönem kendi içinde değerlendirilir. Kendi dönemi içinde kabul gören ve doğru olan bir tavır, başka bir dönem içindeki şartlara uygun olmayabilir.

Mesela Osmanlı son dönemini yaşayan Türk subayları zor şartlarda yetişmiş bu onları oldukça mücadeleci yapmıştır.Bu dönemde hem toplumsal yapı olarak azınlıkların bir çok alanda öne çıkarıldığı, Türk kimliğinin adeta aşağılandığı, hor görüldüğü bir sosyolojik ortamda  devletin Duyun-i Umumi idaresinin devletin vergi gelirlerine el koyduğu, kapitülasyonların devleti nefes alamaz duruma getirdiği bir ekonomik ortamda , bir yanda Balkan halklarının isyan ettiği, diğer yanda içerde Ermeni militanların boş durmadığı bir süreçte ya Harbiyeli bir öğrenci, yada teğmen –yüzbaşı görevindeydiler. Cihan harbinde yarbay-albay, Kurtuluş Savasında general olarak görev yaptılar. Binlerce şehadet ve ölümler içinden, yıkık dökük bir enkazın sağlam tuğlalarından bir devlet ve Cumhuriyet kurdular.

Her gün ölümler sehadetler görmüş, ölümlere alışmış bir subayın, iç isyanlar konusunda ki tepkisi elbette sivil bir bakış acısına göre daha keskin, daha sert olacaktır. Kendisi askerine yiyecek buğday bile olmadan aç bitap savaştırmak için tabancasıyla öne atılan, mermilerin üzerine koşan, merminiz yoksa, süngünüz var diyen ve ölümlere koşan bir subayın,asker kaçağına vereceği tepki gayet sert olacaktır. Çağın şartlarına göre bu doğrudur yerindedir başarıyı ve motivasyonu getirir. Fakat aynı hukuku sulh döneminde yada barış döneminde uygularsanız çok daha farklı algılanacaktır.

Gelelim asıl konumuza nasıl ki her dönem kendi içinde ki şartları beraberinde getiriyor. Olaylar, savaşlar, toplumsal travmalar ve acılar olup geçmiyor. Sadece kendi dönemini değil, sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde kendinden sonrada sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçlar doğuruyor.

Mesela ;1929 ekonomik buhranı Avrupa da ve dünyada işsizliği ve açlığı artırmış , Avrupa ülkelerinde göçmenler göze batmaya, sorun olmaya başlamıştır. Göçmenler sorun olunca Yahudi sorunu antisemitizm ortaya çıkmıştır.Doğal olarak seçim propagandalarında antisemitist vurgu yapan ırkçı liderler öne çıkmış ve bir çoğu seçim kazanmıştır.

Bir çok ülkede Irkçı liderler seçildiği için yabancı düşmanlığı ve savaş çığırtkanlığı daha çok öne cıkmış. Bu durum Sanayileşme ve silahlanma yarısını hızlandırmış sonuç II. Cihan harbi patlamış, milyonlarca insan ve milyarlarca kayıp , doğa çevre vb sorunlar artmıştır.

Sebep sonuç ilişkisinde Cihan harbi sadece olup geçmemiş, savaşın acı reçetesi doğrudan yada dolaylı olarak, kaybedenler kadar kazananlara da büyük kayıplara ve zararlara uğratmıştır. Artık dünyada büyük devletler , sıcak savaşlar yerine düşük yoğunluklu savaş, soğuk savaş dönemine geçmiştir.

Soğuk savaş dönemi 1950’ lerden başlayarak Komünist ülkeler SSCB, Varşova paktı ve NATO çerçevesinde sürekli diğerini tehdit eden , manipülasyona dayalı, güç gösterileri, askeri istihbarat savaşları, , suikastlar, diğer ülkede yaratılan karışıklıklar, öteki üzerinden kurulan sosyal ekonomik istihbarı işbirlikleri, kendi tarafına bağlı lobi faaliyetlerini, düşünce hareketlerini fonlamalar vb . şekilde sürüp gitti. 1986 da SSCB yıkılması ve bir çok yeni devletin bağımsızlığa kavuşması ile o süreçte geride kaldı. Fakat o dönemi yaşayan ve soğuk savaş dönemi siyaset ve fikir hareketleri içinde bulunan yada buna yaşı yetenler, aradan seneler geçse de hapisler, tutuklamalar, darbeler, manipülasyonla komşunun komsuya kardeşin kardeşe nasıl vurdurulduğunu yaşayarak tecrübe ettiler.

1980 sonrası bu hikayeler üzerinden bilimden, delilden uzak soğuk savaş döneminden etkilenen yüzlerce komplo teorisi içerikli kitaplar yazıldı. Toplumda akademik eserlere nazaran tüketimi kolay, gizemli, esrarengiz, ve adeta polisiye ve istihbari içerikli roman tadında bu tür yazılar ve eserler ekonomik yönden de gayet karlı ve tüketimi kolay ve yaygın oldugu için çokça tercih edildi. Bu tür calısmalarda abartılı betimlemeler, karmaşık ama gizem içeren ilişkiler hep ilgi çekici ve eğlenceli gelmiştir. Bu tür yazılar, yayınlar ve tahmin içeren komplo teorileri üzerinden toplumu ve karsıt olduklarınızı maniple etmek de ayrıca daha kolaydır.

Bu hususta bunu en çok alan açmak için kullanan fetö terör örgütü olmuştur. Medya ve basında öne çıkardığı kalemşorları üzerinden bir kişiyi yaftalamak, fişlemek, maniple etmek, etkisizleştirmek ve devamında ise zemin hazır olduğunda suçlu ilan edip kamuoyu oluşturmak birinci basamaktır. Devamında ise hukukta ve devlet içinde konuşlandırdığı elemanları vasıtasıyla kamuoyu nezdinde linç ettirilen kişi yada kurumu komplo teorisine dayalı sahte delillerle son darbeyi vurup yok etmek. Bu yok etme şekli yer yer değişebilir; hapse atmak, görevden uzaklaştırmak, etkisiz kılmak, itibarsızlaştırmak gibi bir çok farklı yöntem kullanılarak yapılmaktadır.

Bu kişi kendilerine engel yada rakip gördükleri iş çevrelerinden birisi olabilir,Kendi örgütlenmelerine engel gördükleri bir bürokrat veya Kendilerinin istediği yönde hareket etmeyen siyasetçi olabilir.Bazen hedef kendilerine engel gördükleri hukukçu, hakim , savcı veya asker polis olabilir.Sonuç olarak hayatı karartılmış, toplum nezdinde itibarsızlaştırılmış, aile hayatı, iş hayatı, sağlığı mahvedilmiş hayatlar olarak karsımıza çıkmaktadır.

Evet bunu en iyi kapalı devre ve dikey hiyerarşi yöntemi ile çalışan yapılar cemaat, tarikat, terör örgütleri ve istihbarat teşkilatları daha çok tercih etmekle beraber siyasi partilerde, demokratik kurumlarda, parti içi siyasi rekabetlerde bu yöntemin kullanılması hem anti-demokratik, hem de siyasi partilerin halk nezdinde itibarsızlaşması ve siyasetin itibarını zedelemekte, demokrasiyi ve demokratik kurumları akamete uğratmaktadır. Bu tür çalışmalara dayalı söylem ve eylemler soğuk savaş döneminden kalma maniplatif hareketler olup, siyaseti ve siyasetçiyi toplum nezdinde itibarsızlaştırmaktan başka hiç bir işe yaramamaktadır.

Bu durum öyle bir hale gelmiş ki hepimiz adeta bir diğerini rekabet dışı bırakmak için “komplo teorisi hastalığına” tutulmuş durumdayız. Bu yöntem siyasetin, bürokrasinin ve STK çalışmalarının önünde ki hastalıklı bir engel olarak karsımıza çıkıyor. Bakınız kıymetli okuyucularım, bu ülkede İslamcı, ülkücü, Türkçü, solcu, CHP’li, AKP’li, MHP’li, İYİ Partili hiç birisini ayırmıyorum herkes bir birini ajan ve öteki ilan etmek için adeta yarışıyor.

Oğlunuz yurt dışında iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünü burslu kazandı, gönderdiniz. Başarılı bir eğitimden sonra başarılı bir iş hayatına başladı. İyi para kazanıyor . Buraya kadar sorun yok. Ne zaman ki ülkeme katkı sunayım, bunun yolu da siyasettir dediği gün ve birazda kamuoyunun gözü önüne çıkmaya başladıysa bakın basına geleceklere.

Kişi önce fikrine göre bir ülkenin ajanı damgası yiyecektir. Solcu ise Rusya'nın, Çin'in ya da başka bir ülkenin ajanı yaftasını yiyecektir. Ülkücü bir partide ise ABD, İngiliz ve Alman ajanı damgasını solcular vuracaktır. Baktılar ki gariban, kökü dibi belli Anadolu çocuğu bu seferde sermayenin uşağı olarak yeni yafta hazırdır.İslamcıya göre ise klişe bellidir; Yahudi uşağı, siyonizmin hizmetkarıdır..

Okuduğu okula, hasbelkader üye olduğu derneğe, sendikaya, yada gittiği ulusal yada uluslar arası bir toplantı, konferans, panel,seminer, eğitim gibi toplantılara bakarak bir komplo teorisi yazabilirsiniz..

Yada bu tür gittiği yerlerde çekildiği toplu resimlerde ( bu resimlerde bazen bir çoğunu tanımazsınız bile) veya gittiğiniz tür masum toplantılarda bile sırf tanınmış olduğu için yada nezaketen çekildiğiniz resimlerle her an linç edilebilirsiniz. Bu tür yerlerde resim çekildiğiniz büyükelçi, konsolos, diplomat, yada bir STK'nın başkanı ile çekildiğiniz resim seneler sonra karşınıza her kesime göre farklı sunumla önünüze konulabilir.Yada yüzlerce kişi ile oturup kalkıyoruz bunların içinden birileri ilerde farklı bir noktada olabilir, suç işleyebilir ve sizde vay seneler önce aynı toplantıda bulunmuşlar damgası yiyebilirsiniz.

Maalesef toplumsal olarak özgüven sorunu yasıyoruz, hepimiz komplo teorisyeni, hepimiz takıntılar üzerinden siyaset yapıyoruz. Herkes kendi tabanını, kendi sosyo ekonomik kültürel çevresini korkutarak ve korkular üzerinden yöneterek siyasetin yapmanın konforundan vazgeçmek istemiyor.

İslamcıya göre işine gelmeyen Yahudi- Siyonistlere hizmet eden yada Mossad ajanı, her konunun altında doğrudan açılayamıyorsa bile dolaylı olarak kesin onlar vardır. Ya da Rocfeller, Rochild ailesi dünyayı yönetiyor. Onlarda kesin Yahudi ve dolaylı olarak Türkiye’de ve dünyada kim nereye gelecekse onlar belirliyor. Onun için bizden değilse kesin dış güçlerin elemanı ve dış güçlerin oyunudur.Solcular bu ülkede bir şeyi basardı ABD, NATO, AB düşmanlığını toplumda yer etmesinde başarılı oldular. Yine bilindik yöntem buna karsı çıkar uluslararası her platformda olmalıyız dersen kesin NATO tarafından fonlanmıs, bir yere getirilmiş, CIA elamanı, hain , ajan olabilirsiniz..

Bir diğeri Almanya’da , İngiltere’de, ABD, Rusya , Çin, İsrail bunların herhangi birinde eğitim almış, bir kursa gitmişseniz yada bu ülke şirketlerinden, üniversitelerinde birinde çalışmış bir yere gelmişseniz veya ticaret yaptığınız, ithalat ihracat yaptığınız ir şirket bu ülkelerle bağlantılı ise bir gün ilerde doğrudan yada dolaylı bir şekilde Cıa, BND, MI6, Mossad güdümünde yaftasını yemeye hazır olun.

Baktılar köyün kasaban belli, bildiğin bir koca Yörüksün, hiç ülke dışına çıkmadın, o zamanda kesin Mit’in adamı, bir cemaatin , grubun veya derin bir yapının adamı damgasını yersiniz.

Bu takıntılı “komplo teorisi hastalığı” ülkede eğitimli insan kaynaklarını, kendisi gibi düşünmeyenleri, farklı fikir düşünce ve proje üretecekleri ötekileştirmek, itibarsızlaştırmak ve kendi öz kaynaklarımızı harcamaktan ve demokrasiyi,hukuku, gelişimi, değişimi, yenilikçiliği, inovasyonu,engellemekten maniple etmekten başka hiç bir işe yaramamaktadır.

Sonuç olarak tüm siyasiler yeni nesli Y ve Z kuşağını anlamak ve geleceği şekillendirmekte yeni neslin önemine vurgu yapmaktadır. Şöyle bir dönün bakın ve ailenizde ki Y ve Z kuşağı çocuklarınıza veya torunlarınıza bir bakın, arkadaşlıklarına, dostluklarına, dünyaya ve hayata bakış açılarına, teknoloji ve yeni medya dediğimiz sosyal medya ile bağlarına belki ne demek istediğimi daha çok daha iyi anlayacağız…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum