1. HABERLER

  2. POLİTİKA

  3. Musa Uçan, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti ABD Büyükelçisi - ETNAM Kurucu Başkanı Salih Hüdayar ile görüştü

Musa Uçan, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti ABD Büyükelçisi - ETNAM Kurucu Başkanı Salih Hüdayar ile görüştü

Ortakses yazı ailesinin değerli kalemlerinden Musa Uçan, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti ABD Büyükelçisi Salih Hüdayar ile e-mail yoluyla bir röportaj yaptı. Uçan'ın soruları ve Hüdayar'ın yanıtlarını okuyabilirsiniz.

A+A-

Musa Uçan: Merhaba sayın Salih Hüdayar... Bize öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Salih Hüdayar: Merhaba... Adım Salih Hüdayar. Uygur Türkü kökenli ABD vatandaşıyım. Amerika’ya 7 yaşımda, işgal altındaki ülkemde Çin zulmünden kaçarak sığındım. Aynı zamanda Doğu Türkistan Milli Uyanış Hareketi (Orijinal kısaltması ETNAM, Türkçesi DTMUH) kurucusuyum. DTMUH, şiddete karşıt politikalar olan, Doğu Türkistan’ın yeniden bağımsızlığı için mücadele eden bir STK. Aynı zamanda Doğu Türkistan Sürgün Hükümetinin ABD Büyükelçiliği görevini yürütmekteyim. Amerikan Askeri Üniversitesinde ulusal güvenlik dalında Master yapmaktayım. 

Salih Hudayar.jpeg

Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti ABD Büyükelçisi - ETNAM Kurucu Başkanı Salih Hüdayar.

Musa Uçan: Görüşmemize önce Türkiye'de Doğu Türkistan konusunda kamuoyunda sıkça tartışılan bir konu hakkında fikrinizi sorarak başlamak istiyorum: Doğu Türkistan, Çin Halk Cumhuriyeti'nin bir parçası mı yoksa bağımsız olması gereken, işgal altındaki bir Türk devleti mi?

Salih Hüdayar: Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturarak başlayalım; Doğu Türkistan, 1949 senesindeki Çin işgaline kadar bağımsız olan tam manasıyla bir devletti. Asla Çin’in bir parçası olmadı ve bugün de olmadığını Doğu Türkistan halkına yapılan asimilasyondan anlayabilirsiniz. Doğu Türkistan değil Çin’in bir parçası olmak, 6.000 senelik Türk uygarlık beşiği ve dünyada yaşayan tüm Türk kökenli insanların anavatanıdır. Buna, Türkiye’de yaşayan Türkler de dahil!

Musa Uçan: Türkiye'de bir grup, 'eğer Çin topraklarında Doğu Türkistan bağımsızlığını desteklersek, birisi de PKK'nın bağımsızlığını destekler' diyor. Bu da kamuoyunda bir diğer tartışma konusu. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Bir de ABD'nin Doğu Türkistan meselesini, Çin'i karıştırmak için kaşıdığını söyleyen bir grup var. Yani Doğu Türkistan'ın bağımsızlığını desteklemeyi, bölgede Amerikan emperyalizmine hizmet etmekle eşdeğer gören bir perspektif de var Türk halkında. Konuyla ilgili ne söylemek istersiniz?

Salih Hüdayar: Bunun Kürtlerin iddialarıyla bağdaştırılacak hiçbir tarafı yok. Öncelikle Doğu Türkistan, 20. Yüzyıl içerisinde iki defa bağımsızlığını ilan etmiştir (1933 – 34 ve 1944 – 1949). Dahası Doğu Türkistan, 1884’den itibaren Türkistan adıyla bilinen ve kabul edilen topraklardır. Yani bizim öne sürdüğümüz şeyler tez değil tarihin ta kendisi. Böyle bir kıyas bilimsel olmadığı gibi iyi niyetli de değil bana kalırsa. Türk kamuoyunda bu tip iddiaları öne sürenlere açıkça söylemek isterim ki; Doğu Türkistan, ABD’nin ya da batı dünyasının “bir yerleri bölmek için” uydurduğu bir dava değildir. Doğu Türkistan, ABD’de henüz Kızılderililer varken de orada olduğu bilinen bir gerçektir. Bilimsel olarak ispatlanmış, tarihten çıkartılması mümkün olmayan bir yere sahiptir. Bunu Türkiye’deki insanlara söylemek üzücü ama sormak istiyorum; 600 asır önce çıktığımız toprakları, atalarınızın nereden geldiğini unuttunuz mu?

Musa Uçan: Evet anlıyorum. Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesi, işgal edilmiş bir toprak ve egemenlik hakkının yeniden istenmesinden başka bir şey değil. Peki sayın Hüdayar; Şu an Doğu Türkistan'da neler oluyor?

Salih Hüdayar: Şu anda, Doğu Türkistan’da tam manasıyla bir etnik soykırım olduğunu söyleyebiliriz. En az üç milyon Doğu Türkistanlı, Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar Türkleri toplama kamplarında tutuluyor. Hapishaneler, hücreler, zorla ve karşılıksız ağır işlerin yaptırıldığı çalışma kamplarından bahsediyoruz… Açlık, işkence, organ ticareti, ilaçlara kobay olarak kullanılma ve vahşice cinayetlere maruz kalıyor Doğu Türkistan halkı. Bu kampların dışında, 500.000 kadar olduğunu tespit edebildiğimiz çocuk, ailelerinden koparılmış, devlet yetimhanelerinde, Türk kültüründen nefret ettirilerek yetiştiriliyor. Bu çocuklara, Çin geleneksel kültürüne tam adapte olacakları, yaşlarına ve modern pedagojiye uygun olmayan süreçler yaşatılıyor. Çin hükümetinin kendi resmi açıklamalarına göre, 1.12 milyon Çinli, Doğu Türkistan’da yaşıyor. Binlerce Türk kadını zorla Çinli erkeklerle Çin devlet politikası gereğince, Türk kültürünün yok edilmesi amacıyla evlendiriliyor. Çin Halk Kurtuluş Ordusu Biyolojik Savaş Stratejisi, Çin'in düşmanlarına karşı "etnik genetik saldırı" stratejisi olması gerektiğini belirtti. Çin’in, Doğu Türkistan’a karşı biyolojik savaş için hazırlıklı olabileceğinden (ya da başlamış olabileceğinden) korkuyoruz. 2017 senesinde, Çin devleti yaptığı resmi açıklama ile Doğu Türkistan’da toplamda 36 milyon insanın DNA, ses kaydı ve retina bilgilerini topladığını açıklamıştı. Ata yurdumuzda camilerimiz, tarihi eserlerimiz hatta mezarlıklarımız yıkılıyor ve yok ediliyor. Türk kimliğine ait ne varsa, sistematik olarak ortadan kaldırılıyor. 21. Yüzyılda, tüm insanlığın gözleri önünde bu insan ve kültür soykırımını maalesef yaşamakta ve buna şahitlik etmekteyiz. Tabii bir de, Doğu Türkistan’daki toplama kampı ve hapishanelere sığmayan yüz binlerce Doğu Türkistanlı Türk’ü, diğer eyaletlerindeki hapishanelerinde tutuyor Çin. Çoğundan hiçbir haber alınamıyor… 

Musa Uçan: Tüm dünyanın gözü önünde sayısız insan böyle bir şeye maruz kalıyor... Üstelik kendi yurdunda! Peki, Çin'in bu korkunç uygulama için dayandırdığı gerekçeler nedir? Mesela Suriye başta olmak üzere El-Kaide uzantısı Selefçi cihatçı örgütlerdeki Çin pasaportlu teröristleri buna bir sebep gösterip 'Biz sorunu yerinde yok etmek için insanları eğitiyoruz' diyerek konsantrasyon kampları iddialarını reddediyorlar. Mesela, Suriye İdlib'de Türkistan İslam Partisi adıyla El-Kaide'ye yakın görünen ve tamamı Doğu Türkistanlı Selefi kişilerden oluşan bir grup var. Doğu Türkistan'da bu soydaşlarımız nasıl bu kadar radikalleşiyor? Siz, Sürgün Doğu Türkistan Hükümeti olarak Çin'in bu konudaki iddia ve güvenlik kaygılarına nasıl bakıyorsunuz? Bu açıdan bakıldığında Çin'in argümanı haklı görünüyor.

Salih Hüdayar: Öncelikle, Türkistan İslam Partisi (TiP) gibi Suriye’de etkin radikal örgütler, Doğu Türkistan halkını temsil etmiyor. Doğu Türkistan halkının bütünü düşünüldüğünde bunlar münferit gruplar. Ayrıca, TİP adlı örgüt ve buna benzer grupların kasıtlı olarak radikalleştirildiğini ve Çin’in ‘Biz Doğu Türkistan’da Selefi terör tehdidine karşı önlem alıyoruz' argümanını desteklercesine sanki kasıtlı hareket ediyor olduğunu gözlemliyoruz. Çok uluslu terör örgütleri içerisinde yer alan veya doğrudan Doğu Türkistanlılar'ın kurduğu örgüt izlenimini veren bu ve benzer örgütler yüzünden Doğu Türkistanlılar'a 'Radikal - Selefi' suçlaması yöneltiliyor. Bağımsız olmayan, kendi eğitim sistemini icra edemeyen, baskı altında azınlık haline dönüşmüş bu insanların manipüle edilebilmesi hiç de zor değil. Yani şöyle tabir edelim; Bu terör örgütleri içerisindeki sayıları 20 bin kadar olduğu iddia olunan insanların Çin’den Tayland’a, Malezya’ya ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerine, oradan da nihai hedeflerine Çin istihbaratının bilgisi olmadan geçebileceğini gerçekten kim düşünebilir? Bu insanların nihai hedef olarak Suriye’ye gidip burada terör eylemlerine katılmaları sürpriz değil. Suriye, Arap Baharı döneminde dünyanın her yerinden bu profilde kandırılmış insanların çok uluslu terör örgütleri tarafından devşirildiği bir yer. Türkiye’nin de başına daha önce iş açan, Reina, Suruç saldırıları gibi terör eylemlerini bu profilde kimseler yaptı. Ancak, Allah’a şükürler olsun ki Doğu Türkistanlı değillerdi. Bizim halkımız hiçbir zaman isteyerek ve bilerek Türkiye'ye veya başka bir millete saldırmaz. İlginç olan şu ki, bu radikal fraksiyonlar Çin’e asla doğrudan bir tehdit teşkil etmiyorlar ama Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı soykırıma kullandığı en büyük bahanesi bu. Doğu Türkistan halkı içerisinden devşirilen bu radikallerin hiçbir tanesi Çin’i hedef almıyor. Hatta bu grupların propagandaları incelendiğinde, Çin’in Filistin’e verdiği destek sebebiyle, Doğu Türkistan’da yapılan katliamlara sessiz kaldıklarını ve Filistin özgürleştikten sonra Çin’le savaşacaklarını söylüyorlar. 

TİP ve benzeri, Doğu Türkistan – Uygur kökenli Selefi örgütlerin, Çin’in “bakın, Doğu Türkistan terörist yetiştiriyor ve biz bu sebepten onları ‘eğitiyoruz’ yoksa dünyaya yayılırlar” savını destekleyecek her eylemi yaparak bizi kötü tanıtıp, Çin’e bahane vermek dışında bir işlevleri yok. Açıkçası bu güne kadar, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını dile getiren, bu ülküde çarpışan hiçbir radikal İslamcı Doğu Türkistan kökenli örgüt olmadı… Sanırım ne demek istediğimi anladınız?!

Musa Uçan: Sayın Hüdayar, peki Doğu Türkistan'da işgal ve iddia ettiğiniz soykırım girişimlerinin yaşanması sadece etnik sebeplerle mi? Doğu Türkistan haritada nasıl bir yerde? Doğal zenginlikleri neler ve jeostratejik önemi nedir? Ve bu saydıklarım sizce işgal ve baskının diğer sebepleri olabilir mi?

Salih Hüdayar: Çin işgal ve zulmünün sebepleri elbette sadece etnik değil. Doğu Türkistan’ın jeo-politik önemi de diğer bir sebep. Doğu Türkistan Orta Asya’nın kalbinde Türkiye’nin iki buçuk katı kadar (1.828.418 km²) çok büyük bir topraktan bahsediyoruz. Mevcut Çin devletinin 5/1’ini teşkil ediyor işgal edilen yurdumuz şu an. Altın, gümüş, bakır, demir, uranyum, tungsten, muazzam miktarlarda ham petrol ve tam olarak saptama imkânımız olmasa da Orta Doğu’dan daha fazla doğalgaz rezervlerine sahip ata yurdumuz. Daha da önemlisi şu ki, Doğu Türkistan Çin’in tam köşebendini teşkil ediyor. Çin’in “Bir Kemer, Bir Yol” diye yeniden İpek Yolu projesini hayata geçirdiği dönemde coğrafi konumu itibari ile Doğu Türkistan Çin için hayati önem arz ediyor. Çin, İpek Yolu projesi ile politik, askeri ve ekonomik açılardan güç kazanarak bölgesel hakimiyetini küresel boyuta çıkarmayı hedefliyor. Nasıl ki Türkiye Asya – Avrupa arasında köprü görevi görüyorsa, Doğu Türkistan da Orta Asya – Orta Doğu hatta Avrupa arasındaki bağı teşkil ediyor. Doğu Türkistan’da, Türk halkının da hafızasında az da olsa yer eden Turfan gibi cennet sureti iller de var. Tarım için Allah’tan bir lütuf olan bereketli ovasıyla gıda konusunda kendi kendine yetebilecek muazzam topraklardır yurdumuz. Yine Turfan, çok zengin ham petrol ve doğal gaz alanlarına da sahiptir. Turfan, binlerce yıllık meşhur bir ticaret merkezidir de ayrıca. Doğu Türkistan, şu günlerde etkin biçimde Çin’in enerji merkezini ve Orta Asya, Orta Doğu ve Avrupa’ya açılan kapısını teşkil etmektedir.

Turkistan-Asya.jpg

Musa Uçan: Sayın Hüdayar; Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınıyor mu? Bildiğimiz kadarıyla son olarak kabine değişiklikleri Türkiye'de (yanılmıyorsam Muğla ilinde) bir toplantıda alınan kararlarla onaylanmıştı. Türkiye, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti'ni resmî olarak tanıyor diyebilir miyiz? Türkiye'nin hükümetinize ve Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesine yaklaşımı nasıl?

Salih Hüdayar: Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti devleti, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti'mizin etkinlik, toplantı, çalıştaylarının Türkiye’de yapılmasına izin veriyorsa da, resmi olarak tanımıyor. Eğer bizi tanıyor olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu beyefendi işgal altındaki Doğu Türkistan’a Çin işgalinde verilen ve Çin dilinde 'yeni topraklar' anlamına gelen Şincan demezdi.

AK Parti hükümetinin, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı noktasında, Çin’le yaptığı ekonomi ve güvenlik alanındaki işbirliği sebebiyle çok destekçi olduğunu da söyleyemeyiz. Hatta, AK Parti iktidarı, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını desteklemediğini beyan ettiği gibi biz Doğu Türkistan halkını bölücü teröristlerle dahi kıyasladı. Bunu söylemek çok acı.

Bunun yanı sıra, ana muhalefet partisi CHP Doğu Türkistan konusunda her zaman sessizdi. Bu tutum aynı şekilde devam ediyor. Tek temennimiz, herhalde iç politik dengeler sebebiyle AK Parti’nin Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesi konusundaki tutumunu doğrudan desteklemediklerini bilmemiz. Yani en azından karşıt değiller! 

Bağımsızlık mücadelemizde en fazla desteği ise İYİ Parti’den alıyoruz. Bugüne kadar doğrudan bağımsızlığımızı destekleyen bir ifadeleri olmadı ancak İYİ Parti, Doğu Türkistan’da süregelen zulümleri ve insan hakları ihlallerini TBMM’de ve sahada her zaman dile getirip farkındalık yarattı. Ayrıca İYİ Parti'nin, AK Parti'nin Doğu Türkistan ve Türk Dünyası politikalarını eleştirdiğini biliyoruz. İYİ Parti ve CHP’nin, AK Parti karşı çıksa da bağımsızlık davamızı destekleyip, Doğu Türkistan’ın işgal altındaki bir yurt olduğunun TBMM’de tanınması için bir gün mücadele vereceğini ümit ediyoruz. Bağımsızlık, zorlu ve uzun soluklu bir mücadele. Elbette, AK Parti ve diğer partilerden, şimdilik mecburen Washington’da bulunan, Ghulam Osman Yaghma’nın başkanlığındaki Doğu Türkistan Sürgün Hükümetini, Doğu Türkistan halkının resmi temsilcisi olarak tanınması en büyük nihai hedef ve arzumuz. Bunun zorluklarının bilincindeyiz ama er geç olacağına inancımız her zaman tam.

Mugla 2018.jpg

Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti, 2018 yılında Muğla'da bir araya gelerek Ghulam Osman Yaghma'yı Cumhurbaşkanı olarak seçti. Sürgün Hükümeti'ni Türkiye başta olmak üzere hiçbir devlet henüz resmî olarak tanımadı ve de tanımıyor...

Musa Uçan: Belki de Türkiye'nin mevcut konjonktürde bu toplantıların düzenlenmesine izin vermesi umudun bitmediği anlamına geliyordur. Peki ya Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti, bağımsız olunduğu takdirde nasıl bir yönetim vaadediyor? Açık sormak gerekirse; ABD himayesinde bir yönetim mi isteniyor? Nasıl bir rejim olmalı Doğu Türkistan'da? Ve Doğu Türkistan bağımsız olsaydı siz nasıl bir dış politika güderdiniz? 

Bir de AK Parti iktidarının yaklaşımından sözettiniz. Türkiye'de çok sayıda Doğu Türkistanlı var. Burada sığınmacı olarak Çin'de bahsettiğiniz işkencelerden kaçan Doğu Türkistanlılar var. Türkiye, soydaşlarına nasıl davranıyor? Sığınmacı problemi had safhada. Doğu Türkistanlılar'a pozitif ayrımcılık yapılıyor mu?

Salih Hüdayar: Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti, hür ve bağımsız bir ulus modeli hedefliyor. Bizim istediğimiz bağımsız devlet modeli, 1923 yılında Atatürk tarafından kurulan modern Türkiye Cumhuriyeti'ni örnek alıyor diyebiliriz. Tüm Doğu Türkistan yurttaşları için, hiçbir zümre veya gruba ayrıcalık tanımayan, evrensel insan haklarına saygılı, demokratik, laik bir devlet hedefliyoruz. Dış politikada tam bağımsız, bulunduğumuz coğrafyadaki komşularımızla iyi niyet ve toprak bütünlüğüne saygılı, AB, ABD, Türkiye gibi batı ülkeleri ile askeri ve teknolojik altyapımızı ve ekonomimizi bölge ülkeleri ile rekabet edebilir hale getirecek ilişkiler kurmak istiyoruz. Elbette dış politikada, Türk Dünyasının bizim için ayrı bir yeri var. 450.000.000 Türk’ün ata yurdu olan Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kazandıktan sonra Türk Dünyası ile çok iyi ilişkiler geliştirmesi ve tüm Türklerin hayali olan Türk Birliği için çabalamaması düşünülemez. Bize göre, Türkler de aynı AB gibi ekonomik, kültürel, stratejik ve güvenlik gibi birçok alanda işbirliğine yönelik bir birlik inşa etmeli. 

Türk halkı, bizlere karşı her zaman kucak açan ve davamıza sempatiyle bakan, tartışmasız kardeş bir ulustur. Ancak AK Parti iktidarı, Türk halkının bu ilgisini kurumsal bir politika haline getirmemiştir. Elbette Türkiye’nin, Çin’le iyi ilişkiler geliştirmemesini isteyemeyiz ancak ortada gerçek anlamda bir soykırım girişimi varken bu iyi ilişkiler Doğu Türkistan’da süregelen zulme ses vermeye engel mi diye düşünmeden de edemiyoruz.

Türk devleti, söz konusu Filistin, Myanmaar, Mısır, Somali gibi ülkeler olunca mazlumların hakkını yüksek sesle savunmuyor mu? Aynı dili konuşan, bir Allah’a el açıp yakaran, aynı tarihi, acıları, sevinçleri ve kültürel değerleri paylaştığı Doğu Türkistan’a sıra gelince susmak neden?

Başta Suriye olmak üzere ülkelerindeki iç savaş ve baskıcı rejimlerden kaçan bir çok sığınmacıya kolaylık sağlanırken Türkiye’de kaçak yaşamak zorunda kalan Doğu Türkistanlılar'a yardımcı olunmasını istememizde ne sakınca olabilir? Çocuklarıyla, kadınlarıyla, muhtaç ve düşkün yaşlılarıyla Türkiye’ye sığınmış, geri gönderilmesi halinde toplama kamplarına gönderilecek ve çaresizce oturum izni veya vatandaşlık bekleyen yurttaşlarımızın tek umudu Türkiye. 

Son dönemlerde çok sayıda Doğu Türkistanlı, alenen kandırılarak Tacikistan kimlik ve pasaportları ile Türkiye’den sınır dışı edildi. Göç İdaresi ofislerinde yanlış bilgilendirilerek ve evraklar imzalatılarak bu işlemler yapıldı. Ben birkaç kişinin davranışını kardeş Türkiye’ye mal etmemek için detaya girmeyeceğim ancak bu olanlar bizi fazlasıyla endişelendiriyor.

Lütfen bu sözlerimi Türk kamuoyuna harfiyen iletin; Biz Doğu Türkistanlılar, Türkiye’de sonsuza kadar kalmayı planlamıyoruz. Hiçbir yurttaşımız anavatanı dışında, bu Türkiye bile olsa kalıcı olmayı planlamıyor. Bizim bir yurdumuz var. Bizim, bir bayrağımız, tarihimiz, dilimiz, ulusal hedeflerimiz var. Eğer, anayurdumuzu terk etmeyi düşünseydik, Çin buna çoktan izin verir, orayı hiçbir çarpışmalara girmeden ve soykırıma uğramadan terk edebilirdik. 

Buna neden vurgu yaptım; Çünkü Türkiye’de büyük bir Suriyeli sığınmacı sorunu var. Endişe ile takip ediyoruz. Dileriz Suriye’de olaylar biter ve bu insanlar da yurduna geri döner. Ama açıkçası Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla bizler gibi bir yurt hasreti veya davası yok bu insanların. Hallerinden memnun olduklarını duyuyoruz, bunu anlamamız mümkün değil. Bizim durumumuz böyle değil.

 ABD veya başka bir ülke himayesi konusundaki sorunuza ise çok kısa bir yanıt vereceğim: bu tarif ettiğim sistemde yönetilen bir devletin başka bir devlet himayesine girmesi çok zor. Biz, Doğu Türkistan halkının hür seçimlerle kendisini idare edecek hükümeti tayin edeceği ve esas yetkileri parlementonun üstleneceği bir sistem istiyoruz.  

Sadece, bağımsızlığımızı kazanana kadar, en azından Doğu Türkistan’da insanlık dışı muameleler bitene kadar hayatta kalmak için geçici sığınma talep ediyoruz. Bu, kalıcı vatandaşlık da olsa unutmayın ki hiçbir Türk sıla hasreti ile yaşayamaz. Bugün, Doğu Türkistan’dan kaçmak zorunda olan her Türk’ün kalbinde sıla ateşi yanıyor. Bizim için dünyada Doğu Türkistan’dan başka yurt yok, biz savaş kaçkını değiliz… Çoğu zaman bu talebimiz karşılanıyordu ancak son dönemlerde biraz sekteye uğradı. AK Parti hükümetinden ve diğer partilerden, Türk toplumuna asla zararı olmayacak, Çağatay Türkçesini (Türkiye Türkçesi) kısacık bir sürede çok güzel konuşabilen, kültürel olarak da Türk halkından farklı olmayan yurttaşlarımızın güvenliği için en doğru yerin Türkiye olduğunu hatırlamasını ve kolaylık sağlamasını rica ve talep ediyoruz. 

Surgun Hukumeti 2015 Japonya.jpg

Sürgün Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti'nin 2015 yılında Japonya'da düzenlediği toplantıda, Doğu Türkistan'da hayatını yitirenler için saygı duruşunda bulunulurken...

Musa Uçan: Sayın Hüdayar; Emin olunuz ki kalmanız Türk halkı açısından bir problem değil ama elbette hiçbir Türk, yurdu işgal altındayken kaçmak istemez! Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı Türk Dünyası için mutlaka çok büyük kazanım olurdu. Ama şu an hepimizin önceliği Çin'in bu uygulamalarına son vermesi. Peki, Doğu Türkistan'ın bağımsızlık mücadelesi ne durumda?

Siz aynı zamanda Doğu Türkistan Ulusal Uyanış Hareketi (DTMUH) adlı bir STK'yı da temsil ediyorsunuz. Türkiye'de, adını anmak istemediğim bazı sözde Doğu Türkistan aktivistlerinin tüm Türk halkı için düşman sayılan bazı gruplarla olan karmaşık ilişkileri, toplumdaki Doğu Türkistan algısına yer yer zarar verdi. ETNAM'ın Türkiye ve ABD'de temasta olduğu kuruluş ve TK'lar var mı? Doğu Türkistan bağımsızlığını destekleyen grupları nasıl görüyorsunuz ve sizce tüm bu gruplar beraber mi hareket ediyor? Yoksa Doğu Türkistan bağımsızlığı adına hareket ediyor gibi görünüp, kendi gizli ajandası olan gruplar da mevcut mu gerçekten?

Salih Hüdayar: Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesi, genel Çin devlet ve istihbarat politikaları sebebiyle bir türlü organize hale gelemedi. ETNAM, ABD, Türkiye veya herhangi diğer ülkedeki STK, vakıf veya resmi kurumdan bir destek görmüyor. Şahsım, sürgün hükümetinin ABD konsolosluğu görevini, Atatürk’ün Türkiyesi gibi ulus devlet ilkesini işleten, laik, demokratik, parlementer bir sistemi Doğu Türkistan’a uygulama vizyonunu paylaştığımız için sürdürmekteyim. 

Maalesef, 1949 senesinden bu yana süregelen bağımsızlık mücadelemiz Çin devleti tarafından sekteye uğratılmış ama dahası içimizdeki bazı sözde mücadelecilerin Doğu Türkistan halkının huzuru ve bağımsızlığı için değil, şahsi hesapları için ulusal davamızı hoyratça kullanmasıyla yer yer dejenere olmuş bir vaziyette. 

Doğu Türkistan ve Uygurlar için mücadele ettiğini iddia eden çok sayıda gruplar var bugün. Maalesef aralarında öyleleri var ki, bu mücadeleyi halkımızın bağımsızlığı ve Çin’de uğradığı muameleyi duyurmak için değil, halkımızı Çin politikalarına ve taleplerine teslim etmek için çabalıyor, halkımıza umutsuzluk ve teslimiyet aşılıyorlar. 

Bu teslimiyetçilik, bizim karakterimiz değil! Biz Oğuz Kağan’ın budunu, Bilge Kağan’ın mirasçıları, Mete Han’ın ulusu ve Kürşat’ın ve adını çıkardığınız takdirde ortada tarih diye bir şeyin kalmayacağı çok büyük bir soyun mirasçılarıyız. Teslimiyet, kanımızda yok. DTMUH’ın üstlendiği misyon da işte bu vizyondan doğmaktadır. Ulusumuzu uyandırmak, kim olduğunu hatırlatmak, haklı talebimiz olan bağımsızlık arzumuzu ve hakkımızı tüm dünyaya anlatmak istiyoruz. 

Tabii ki bu haklı talebimiz çok kişiyi rahatsız ediyor. Bazı tepkileri anlayabiliyoruz. Söylediğim gibi, bu anlatmamız gereken ve bunu yaparken çok özenli davranmamız gereken bir konu. 

Beni daha iyi anlamanız için büyük Atatürk’ün, şahsında Türk milleti adına söylediği bir sözü hatırlatmak istiyorum; “Özgürlük ve bağımsızlık, benim karakterimdir!”

Atatürk’ün, Türk milletini övmek için söylediği bu sözü, bir diğer Türk ulusu olan biz Doğu Türkistanlılar için de, harfiyen geçerlidir! Ulusumuzun bağımsızlık iradesini baltalayan, bunun asla mümkün olmayacağı algısını olabilecek her yöntemle yayan Çin devleti, biz Türklerin bu iradesini çok ama çok iyi biliyor. Üstelik asırlardır! Bir Türk yurdunun, sonsuza kadar işgal altında kalmayacağını ve bir tek Doğu Türkistanlı dahi kalsa bu davanın süreceğini, adaletin er geç tecelli edeceğini ve Doğu Türkistan’da Türklerin er geç yine özgürce Türkçe konuşacağını, gök yüzünde Gök Sancak’ın dalgalanacağını ve semasında ezanların yankılanacağını yine en iyi onlar biliyor.  

Musa Uçan: Şu an Doğu Türkistan'dan kaçmak zorunda kalan sığınmacılara en çok hangi ülke olumlu yanıt veriyor? Şu an Doğu Türkistan'ın bağımsızlığını istediğini dile getiren, bu talebe destek veren bir devlet var mı?

Salih Hüdayar: ABD, Kanada, Almanya ve Avustralya gibi bir çok batı ülkesi Doğu Türkistanlı sığınmacıları kabul ediyorlar. Bunun dışında İsveç, Çin zulmünden kaçan yurttaşlarımıza toplu sığınma hakkı vermeyi resmi politika edinen tek ülke konumunda. Yakın bir zamana kadar, Türkiye Doğu Türkistanlılar için kolaylaştırılmış ve hızlı sığınma hakkı veren tek devlet olmuştu. Ancak AK Parti iktidarı döneminde, tamamen kaldırıldı diyemesek de artık eski kolaylık sağlanıyor da diyemeyiz. Türkiye’de senelerdir yaşayan ve vatandaşlığı hak eden çok sayıda yurttaşımız oturum izni dahi alamıyor. 

Maalesef şu an, hiçbir devlet Doğu Türkistan bağımsızlığını tanımıyor ve mücadeleye resmi ve doğrudan destek vermiyor. Ama umudumuz var. Biz, 21. Yüzyılda gerçek manada bir soykırımın mağdurlarıyız. Bağımsızlık dışında hiçbir yöntem, bu soykırım ve asimilasyona çözüm olmayacaktır. 

Açık konuşmak gerekirse, DTMUH’ın kurulduğu 2018 senesine kadar yurttaşlarımız bağımsızlık konusunda şimdiki kadar net bir duruş gösteremediler. Bunun temel sebebi, az önce bahsettiğim gibi bizzat kendi diasporamızda bazı kurum ve kişilerin Çin devlet politikası karşısında çözümü bağımsızlıkta değil, “tam özerklik” veya “öz-yönetim” gibi söylemlerde aramış olmasıydı. Yani anlayacağınız kendi diasporamızda, bağımsızlık karşıtları hiç de az sayıda değil. Bu söylemlerin, Çin’in işine geldiğini anlamamak en hafif tabiriyle “saflık” olur. Zaman ve şahit olduğumuz vakalar, bağımsızlık karşıtı grup ve kişilerin Çin devleti bağlantılı olduğunu bize gösterdi. Hatta bazıları,üst düzey Çin yetkililerinin çocukları çıktı. Bu bizi davamızdaki haklılığımızı gösteren diğer bir nokta… 

Musa Uçan: Peki ya AB ve Birleşmiş Milletler? Özerklik ve bağımsızlık isteyen ve bunun için öne sürdüğü argümanların çoğu sahte ve yalan olan etnik grupların, hiç hakkı olmayan topraklardaki mücadelesini doğrudan ve dolaylı destekleyen BM ve AB, önceden bağımsız olan ve bağımsızlık talebi olan Doğu Türkistan konusunda ne söylüyor? Sizin bu konuda BM ve AB nezdinde çalışmalarınız var mı?

Salih Hüdayar: Maalesef AB, Tibet mücadelesine olduğu kadar Doğu Türkistan konusuna ilgili değil. Yine BM, Çin etkisi ve lobilerin çalışmalarıyla Doğu Türkistan’da süregelen soykırım girişimi ve asimilasyon gibi vahim olaylara gereken tepkiyi bir türlü vermiyor. AB ve BM, değil bu vahim olaylara tepki vermek, Doğu Türkistan’a hala Çin işgalinden sonra verilen “Şincan” adıyla sesleniyorlar. Ama mesela Tibet’e, “Şizang” demiyorlar. Tibet, yine Tibet diye adlandırılyor. İşte size çifte standart! BM içerisinde kimse bizim sesimiz olmuyor. Bunu en önce Türkiye’den bekliyoruz. Kim bilir, belki Türkiye bu katliamları BM gündemine taşıyarak lobi çalışmalarıyla BM’ye bu konuda adım attırabilir. Aksi halde BM’nin konuyla ilgili gereğini yapacağı konusunda umudumuz yok… 

Bu hususta elbette AB ve BM devletlerini bilgilendirmeye çalışıyor, onlarla ilişkiler geliştirmek için uğraş veriyoruz. Maalesef, daha önce de bahsettiğim gibi Doğu Türkistan davası bir çoğu için etnik bir azınlığın uğradığı haksızlıklar olarak görüldüğünden, sorunun çözümü için “tam özerklik”, “öz yönetim” gibi dar kapsamlı çözümler düşünülüyor. Hayır. Bunun çözümü bağımsızlıktır. Doğu Türkistan, kendi bayrağı semalarında yakın zamanda dalgalanan ve 600 asırlık bir yurttur. Bunu anlatacağız. Anlatıyoruz. Konjonktür mutlaka değişecek. Bu talebi, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti olarak devletlere anlatacağımızdan kuşkumuz yok.

ETGE (2018 Nov).jpg

ABD'de yaşayan Doğu Türkistan diasporası, zaman zaman bir araya gelerek Doğu Türkistan'da işgali ve Çin'in Doğu Türkistan politikasını protesto ediyor ve bu konuda toplantılar düzenliyor. Salih Hüdayar, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti ABD Büyükelçisi olarak bazen de ETNAM adına bu etkinliklerde rol alarak Doğu Türkistan meselesini ABD'de kamuoyuna duyurmaya çalışıyor.

Musa Uçan: Evet, Tibet ve Hong Kong meselesi önemli. Bunu da sormak istiyorum: Dünya Tibet ve Hong Kong konularında Çin'e bir baskı uyguluyor mu? Sizce bu saydığımız kurumlar Doğu Türkistan söz konusu olunca iki yüzlü mü davranıyorlar?

Salih Hüdayar: Evet, uluslar arası kamuoyu Hong Kong ve Tibet konularında destekçi ve hassasiyet gösteriyor. Dahası, ABD, AB ve birçok diğer ülke Tibet’i “işgal altındaki yurt” olarak tanıyor ve tanımlıyor. Tibet’e finansal desteği de içeren ciddi bir destek ve ülkelerin kendi içinde konu hakkında devlet politikasını ve yaklaşımını belirleyen sayısız yasal mevzuat ve düzenleme var.

Elbette Doğu Türkistan için benzer hiçbir destek almıyoruz! Değil ABD ve AB’den, diğer Müslüman çoğunluklu halkı olan devletler veya Türkiye’den veya diğer Türk devletlerinden de, hiçbir destek almıyoruz!

Söz konusu Türkler olunca, tarih boyunca olduğu gibi çifte standartla yüzleşiyoruz. Türk hep yetim, öksüz anlayacağınız. Tabii bunun sebebi biraz da, biz Türklerin bir birlik olup kendimizi dünyaya anlatmakta eksik kalmamız. Türkler, lobi faaliyetleri konusunda maalesef zayıf. Dünyada 450 milyon nüfus olup, gerçek manada birlik olamamış başka hangi millet vardır inanın bilmiyorum!

Musa Uçan: Sayın Hüdayar; Anadığım kadarıyla üstlendiğiniz hükümet görevi ve DTMUH üzerinden bu konuda sürekli çalışmalar yapıyorsunuz. Takip ettiğim kadarıyla çoğu zaman sığınma talebi olan ve Çin'e geri gönderilme tehdidi altındaki Doğu Türkistan halkına yardım ediyorsunuz. Bunun mutlaka bir finansman tarafı varır. Açıkça soruyorum: Ekonomik yardım alıyor musunuz? Resmi bir ödenek, düzenli finansman desteğiniz var mı? Varsa kimin verdiğini bizler aracılığıyla Türk halkına açıklar mısınız?

Ayrıca şunu da sormak istiyorum; Cumhurbaşkanı, Başbakan'ı ve bazı ülkelerde temsilcileri bulunan bir 'sürgün hükümeti'siniz.  Ülkelerle, resmî tanınma adına görüşmeler yapıyor musunuz?

Salih Hüdayar: Maalesef Sayın Uçan. Bakın çok açık ve net cevap vereceğim: Hiçbir hükümetten, STK’dan, vakıftan, enstitüden, kuruluştan tek bir sent maddi yardım almadık, almıyoruz. Bir lobi desteği almıyoruz. Bunların hiç birisi yok. Bugüne kadar da olmadı. İşgal altındaki yurdundan koparılmış, zor şartlarda yaşayan Doğu Türkistanlılar'ın bireysel bağışları dışında bizim bir finansal organizasyon ya da bağış alma durumumuz yok. 

Tibet’in de, aynı bizim gibi bir Sürgün Hükümeti var. Bizim işlerimiz onlarınki gibi gitmiyor. Organize değiliz. Profesyonel lobicilik yapamıyoruz. ABD, AB, Kanada, Japonya ve birçok devletten milyonlarca dolar hibe aldıklarını, ciddi lobicilik faaliyeti yaptıklarını, ciddi ve organize bir medyaya hükmettiklerini biliyoruz. Uzaktan izlemekle yetiniyoruz.

Bizler de bir çok devletten senatörler, milletvekilleri, bakanlık yetkilileri ile Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti'nin resmi temsilcisi olarak görüşüyoruz. Elbette bizim de taleplerimiz oluyor ancak bugüne kadar hiçbir destek alamadık. Hiçbir resmi kurum tarafından tanınmadık ve Türkiye dahil hiçbir devletten bağımsızlık mücadelemize destek alamadık… Ne demiştik? Türk hep öksüz, hep yetim ama belki de bizi güçlü ve bağımsızlık konusunda inatçı yapan da budur! 

Doğu Türkistan, resmi olarak 22 Ekim 1949’da, Kara Kuvvetleri ordumuz Çin’in 5. Halk Kurtuluş Ordusu tarafından “yutulunca” bağımsızlığımızı resmi olarak kaybetti. Bu tarih, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığının resmi olarak sona erdiği tarihtir.

Musa Uçan: Ordunuzu kaybedince devletiniz elden gitti desenize! Yüz binlerce insanın ölüm kalım savaşı verdiği bir durumda finansal kaynak olmadan bir mücadelenin içinde olmak, gerçekten çok zor bir durum. Ama her şeye rağmen sadece Türkiye değil, diğer Türk devletlerinin de parlamentolarında bu konu dile getirilmeye başlandı. Sürgün hükümeti olarak Türk devletleride görüştüğünüz siyasi partiler ve de siyasetçiler var mı?

Salih Hüdayar: Evet aynen öyle. Olan buydu… Şartların zor olduğunu biliyoruz. Türkler hiç konforlu şartlarda olmamışlar. Konforumuzu hep bir bedel karşılığında sağladık. Bu sadece Doğu Türkistan ve Türkiye için değil tüm diğer Türk devletleri için böyle.

Türkiye’de herhangi bir parti ile resmi bir temasımız yok. Ancak partileri tanıyoruz. Bireysel olarak ilişkilerimiz elbette var. Ancak henüz hiçbir partinin genel merkezi ve başkanı ile temasımız olmadı. Olmasını yürekten umut ediyoruz. 

Musa Uçan: Sayın Hüdayar; Bu görüşmemizde okurlara güzel haberler de vermek isterdik fakat görüyoruz ki soydaşlarımıza bir zulüm var ve tüm dünya buna sessiz! Bizyine de 'Cihana değişmeyelim şu öksüz Türklüğümüzü...'

Bağımsızlık mücadelenizin çok zorlu geçtiğini görmemek mümkün değil. Biz en önce Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın can güvenliğinin sağlanmasını isteriz. Siyasi mücadelenizde de, birlik ve beraberlik sağladığınız takdirde yol katedeceğinize şahsen yürekten inanıyorum. Karabağ'dan Urumçi'ye, Kerkük'ten Kırım'a, işgal altındaki Türk yurtlarının esaretinin son bulması en büyük temennimizdir. Son olarak Türk kamuoyuna ne mesaj vermek istersiniz? 

Salih Hüdayar: Öncelikle tüm Türk milletinin geçmiş Kurban Bayramını kutluyorum. Yüce Allah’tan, sizlere al, bizlere gök mavi sancağımız altında kendi yurdumuzda nice bayramlar göstermesini niyaz ediyorum. Öz kardeş Türkiye’deki kardeşlerimizden Doğu Türkistan ve Gök Sancak için dualarını esirgememelerini rica ediyorum. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu beyden, Türkiye’de Türk halkının menfaati için siyaset yapan tüm partilerden, milletvekillerinden, yerel siyasetçilerden ve Türk Dünyasının derdini kendine dert edinen tüm STK ve bireylerden bağımsızlık mücadelemize diplomatik, manevi, ekonomik destek bekliyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi; “Bir gün mutlaka tüm Türk devletleri ile Çin Seddinde buluşacağız”

Ortak Ses okurlarına ve tüm Türkiye’ye en içten sevgi ve selamlarımla...

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.