1. YAZARLAR

  2. Prof. Atila BİTİGEN

  3. Kimlik siyasetinin öldürdüğü demokrasi
Prof. Atila BİTİGEN

Prof. Atila BİTİGEN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Kimlik siyasetinin öldürdüğü demokrasi

A+A-

Ülkemiz dahil dünyada otoriter popülist yönetimlerin demokrasiyi kullanarak iktidara gelişini ve iktidarını sürekli hale getirmek için kadrolaşmasını ve yozlaştırmasını izliyoruz. Dünyada iktidarın kansız değişimini sağlaması ve meşruiyetini gönüllü katılımın olduğu serbest seçimlerden alması nedeni ile demokrasi halkın yönetimini sağlamada en gelişmiş sistem olarak bilinmektedir. Fakat bu hukukun üstün olduğu denge denetim mekanizmasının işlediği açık, şeffaf ve denetlenen liberal demokrasi için geçerli. Basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, azınlık hakları, muhalefetin sesinin kısıtlanmadığı açık rejim demektir.

Devlet halkın organize olmuş halidir ve temel kurumları vardır. Sağlık, eğitim, adalet, asayiş, güvenlik gibi temel görevler asli görevlerdir, bunlar devredilemez ve özelleştirilemez. Ekonomik alan ise devlet teşvik, yönlendirme ile müdahale eder yoksa merkantilist anlayışla devletçi ekonomi her şeye müdahale eden, kontrol eden eski arkaik bir yöntem. Emeği ucuzlatan ve işten çıkmayı kolaylaştıran, taşeronlaşmanın, özelleşmenin uygulandığı ahbap çavuş ekonomisi, yandaşı besleyen, halkı soyan ve sömüren, borcu katlayan, ülkeleri iflas ettiren popülist ekonomidir. Sağlık özelleştir... Hukuk ara bulucu sistemle özelleştir... Güvenlik özelleştir... Banka özelleştir.. Eğitimi özelleştir... Devlet insan değil, yemez içmez, nefes almaz, cismen yoktur... Yazılı yasalar ile kurulan, işleyen kurumlar aracılığı ile resmiyet kazanır, hayatiyet bulur, tüzel kişiliktir... Güvenlik, eğitim, adalet ve sağlık temel görevidir. Güçlü kurumlar, kaliteli ve nitelikli insan gücüne sahip, yeniliğe açık, değişen, yenilenen, sürekli olursa köklü kalıcı olur. Kaliteli ve güçlü kurumlarla ayakta kalır, eğer kurumlar niteliksiz, liyakate önem vermeden, sadık yandaşlarla doldurulursa kurumlar çöker. Ehliyet ve liyakati sadakatin önüne koymayan devlet çökmeye mahkûmdur. Güçlü devletler güçlü kurumlarla hayatiyet bulur, ona hayat veren nitelikli insan gücü beşeri sermayesidir.

x x x

Steven Levitsky ile Daniel Zıblatt, Demokrasiler Nasıl ölür isimli kitaplarında, demokrasilerin artık askeri darbelerden çok demokratik görünümlü operasyonlarla inkitaya uğratıldığını söylüyorlar. Levitsky ve Zıblatt, demokrasilerin yaşamasını anayasaların yazılı olmayan standartlarına uymakla mümkün olduğunu ifade ederler. Demokratik standartların zayıflamasının nedeni, partilerin politik görüş farklarını ırk ve kültüre dayalı bir varoluşsal soruna dönüştürmeleri ve aşırı kutuplaşmalarıdır. Tarihteki demokrasi çöküşlerinin araştırılmasında ortaya çıkan en kesin sonuç, aşırı kutuplaşmanın demokrasiyi öldürebileceğidir. Onlara göre, bu gerçeğe rağmen populist liderler kriz üreterek, yahut kamplaşmaları derinleştirerek ayakta kalmaya çalışırlar. Seçilmiş diktatörler, mahkemeleri ve diğer tarafsız kurumları kendi dostları ile doldurup silah haline getirerek, medyayı ve özel sektörü satın alarak ya da onları sessiz kalmaya zorlayarak ve siyasi alanı kendi lehlerine çevirmek için kuralları baştan yazarak yıkarlar. Seçim ile sonuçlanan otoriter rejimlerin paradoksu, demokrasi katillerinin demokrasiyi yıkmak için demokrasinin kendi kurumlarını adım adım, kurnazca ve hatta yasal olarak kullanmalarıdır.

Gelişmekte olan ülkelerde, köylerde otururken elektrikle aydınlanamayan, musluktan suyu akmayan insanlar büyük şehirlere göç ederek bir anda televizyonla, ötekiyle ve kaotik bir hayatla karşı karşıya kaldı. Bir yandan sanayi üretimi, düşük işçi ücretlerinin etkisiyle batıdan Uzak Asya’ya doğru kayarken, hizmet sektöründe kadınlar daha fazla iş bulmaya, vasıfsız işçiler yerlerini makinelere bırakmaya başladı. Çin ve Hindistan gibi ülkelerde yeni orta sınıflar, küresel değişim ile birlikte yükseldi fakat ekonomik değişimden herkes faydalanamadı. Gelir dağılımındaki adaletsizlik katlanarak artmaya devam etti.

2007-08 küresel ekonomik krizi ve 2009 Euro krizine kadar liberal dünya düzeni ve liberal demokrasi anlayışı açısından bir sorun gözükmemekle birlikte ekonomik sorunların baş göstermesi ile genel eğilim tersine döndü. Liberal demokrasinin beşiği sayılan ABD ve Avrupa Birliği’nde küresel sistem ve liberal demokrasi zaman içerisinde itibar kaybına uğradı. Polonya, Macaristan, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde otoriter yönetim modelleri yükselişe geçti.

Popülizm, siyaseten kutuplaştırıcı, toplumu “bizler” ve “onlar” diye iki zıt-düşman kitle şeklinde konumlandıran politik akım olarak şu an dünya’da “altın çağını” yaşıyor. Bir yanda, muhafazakâr sağ çizgideki “karizmatik lideri” destekleyenler var, öte yanda da hayli bölük pörçük bir muhalefet. Giderek artan yolsuzluk skandalları, “otokrasiye” kayış eleştirileri ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere hak ve özgürlükler alanında ciddi bir irtifa kaybı ile özdeşleştirilse de, hâlâ seçmenlerin büyük desteğini alabiliyorlar. Paradoksal biçimde şu an iktidarı destekleyenler de partinin ekonomik politikalarından en çok zarar gören taşra-kırsal kesim.

Geçim sıkıntısı çeken veya ekonomik olarak daha da geriye düşmek istemeyen seçmenler duygulara hitap eden popülist söylemin çekiciliği büyüleyici geliyor. Kendilerini koruyacak güçlü, hatta otoriter, lider figürü bu seçmen grubuna cazip geliyor. Duygulara hitap ediyor korku, kızgınlık ve devleti tekrar muhteşem yapma arzusu duyan seçmene umut veriyor. Çünkü ekonomik olarak yıpranan seçmen, bir güçlü lider kurtarıcı arıyor böylece yıkım getirecek popülist liderlerin peşine takılıyor.

Liberal demokrasi ve düzen için kimlik siyaseti baş edilmesi zor bir sınav haline geldi. Bir yandan küreselleşme zenginliği tüm dünyaya yayarken; toplumlar, topluluklar çeşitlenmeye, farklı istek ve talepleri dillendirmeye başladı. Fukuyama’ya göre demokratik toplumlar, kimlikler üzerinden derin ayrışmalarla karşı karşıya. Şayet evrensel anlamda liberal demokratlar bir çözüm önerisiyle sahaya çıkamazsa, yavaş yavaş devletlerin çözülerek çöktüğü, çatışmaların yoğunlaşarak arttığı bir dünyaya doğru gidilme ihtimali artıyor.

Populist otoriterlik askeri diktatörlükten daha kötü daha yıkıcı ve daha sinsidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum