1. YAZARLAR

  2. Mehmet SORAL

  3. İş Bankası meselesinin arkasındaki gerçek niyet nedir?
Mehmet SORAL

Mehmet SORAL

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

İş Bankası meselesinin arkasındaki gerçek niyet nedir?

A+A-

Değerli dostlar gündeme getirilen İş Bankası mevzusunun arka planında ne var anlatayım.

...

Başta İş Bankası özel emekli sandığı vakfı olmak üzere batmış bankalar ve bir kaç sigorta şirketi da dahil olmak üzere özel bankalara, sigorta şirketlerine ait emekli sandıkları ve vakıfları var. Bu özel vakıf ve sandıkların mal varlıkları mevcut banka çalışanları ve emeklilerinin ödedikleri primler ile sağlanıyor. Sağlık giderleri ve emekli maaşları da SGK mevzuatı paralelinde düzenlenip, ödeniyor.

...

Esas mesele şu; bu vakıfların ve sandıkların büyük mal varlıkları var. Kısaca devlet bir yolunu bulup, bu mal varlıklarına konmak istiyor. Ama gelin görün ki; ne yapsalar İş Bankası bu hevesleri kaçırıyor; zira İş Bankası'nın büyük hissedarı çalışanları olup, diğer kalan hisseler de CHP'ye ait olunca; doğal olarak hükumetin özel sandıklara yapmak istediği operasyona en büyük engel de CHP ile İş Bankası Emekli Sandığı oluyor. Bu sıkıntı diğer sandıklarda yoktur, zira esas büyük hisse vakfeden bankalara ait de ondan.

...

Şimdi hükümet şunun alt yapısını oluşturmak istiyor. Özel emekli sandıklarına demek istiyor ki; "Ben de aynen sizin gibi maaş ödeyip, sağlık giderleri ve benzeri hakları karşılama garantisini sağlamak şartıyla mal varlıklarınızı devlete devretmenizi istiyorum". Ancak hükumet çok iyi biliyor ki; İş Bankası Emekli Sandığı'ndan bu yolda bir kararın çıkması, yani kendi kendisini feshetmesi düşünülemez. Bu arada Atatürk'ün vasiyeti gereği Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'na da kâr payı ödeniyor. Belli ki Cumhurbaşkanı her iki kuruma başkan atayabiliyor ama İş Bankası'ndan gelen ödenekleri, mesela Hazine'ye aktaramıyor; zira, Atatürk'ün vasiyeti buna engel de ondan. İlgili kurumların uhdesinde değerlendirilmesi gerekiyor. 

...

Ben de bir özel banka emekli sandığı mensubu olarak buna elbette hayır diyorum. Eğer benim emekli sandığımın mal varlığı biz çalışanların alın terimiz, göz nurumuz ile bugünkü birikimine ulaşmışsa ve bu mal varlığı birilerine dağıtılacaksa biz mensuplarına dağıtılmalıdır. Nerede üç kuruşa beş köfte. Biz yiyemedik, buyurun hakkı olmayanlar mı yesin diyeceğiz.

...

Diğer bir husus; hatırlanacağı üzere hükumet dini bayramlarda SGK ve Emekli Sandığı'ndan emekli olanlara ikramiye ödenmesi kararı aldı ancak SGK mevzuatına bağlı olarak faaliyet gösteren, üyelerine hizmet sunan İş Bankası Emekli Sandığı gibi sandıkların üyelerinin de kendi sandıklarından aynı şekilde ikramiye alabilmelerine ilişkin düzenleme yapılmadı, muallakta bırakıldı ki; hükümete göre bu sandıklar bir şekilde hazineye devredilmeden önce varlıkları erimesin diye. İşte bu nedenle ilgili sandık yönetimleri ilgili yasada kendilerini bağlayan bir düzenlemenin olmadığını gerekçe göstererek ikramiye ödemesi yapmadılar. 

...

Yalnız şunu söyleyeyim ki; İş Bankası'nda gedik açmayı, yani Atatürk'ün vasiyetini geçersiz kılmayı başarırlarsa; açmış olacakları bu gedikle akıllarından geçeni gerçekleştireceklerdir. CHP başta olmak üzere tüm muhalefet Atatürk'ün vasiyetine sıkı sıkıya sahip çıkmalıdırlar. 

Türk Ordusu üzerinde düzenlemeler yapıldı; ya cemaat ve tarikatlarda...?
Özelikle 15 Temmuz kalkışmasından sonra benzeri muhtemel yapılanma ve kalkışmalara karşı önlem amaçlı tüm kurumlarda düzenleme ve denetlemeler yapıldı.

...

Peki sormak isterim; özellikle dini cemaat ve tarikatlara karşı bu anlamda düzenleme ve denetim yasal yaptırımlara bağlandı mı; hayır. Yılardır sivil toplum örgütçülüğü, dernek yöneticiliği yaptım. Her sene defterlerimizi koltuğumuz altına alır, dernekler masasına gider, denetimden geçer, hesap veririz. Bunun haricinde ani baskınlarla da denetimlerden geçtiğimiz olur.

...

Peki her türlü ticari faaliyetler de dahil olmak üzere, kendi meşreplerine göre dini ritüelleri yaşayan ve aynı zamanda yaymaya çalışan cemaat ve tarikatlar niçin devletin denetimden geçip, hesap vermezler. 

...

Mesela bugün faaliyette bulunan cemaat ve tarikatların zamanla fetö'ye dönüşmeyeceğinin garantisi var mı veya dönüşmesine mani olacak eteğe kemiğe bürünmüş devletin ne gibi bir tedbiri vardır.
...
Ben onu bunu anlamam. Evimin çatısı aktığında, tamir için belediyeden izin almadan tamirini yapamadım. Aynı durumdaki komşumuz ceza ödememek için durumunu zor anlatabildi. 

...

Dolayısıyla, cemaat ve tarikatların da periyodik denetimler yanında, zaman zaman ani denetimlerden geçmeleri gerekmektedir. Ne gibi; mesela kaç üyeleri var, başkanları kimlerdir, sivil hayatta ne iş yaparlar, cemaatteki konumları nedir, ticaret yapıyorlarsa; kanuni defterleri var mı dır, dini veya mezhepsel farkındalıklarına temel teşkil eden görüşleri metin veya tüzük haline getirilip, devletin ilgili kurumları veya Diyanet İşleri Başkanlığı denetiminden geçmiş midir gibi daha bir çok hususta düzenlemeler yapılmalıdır.

...

Ama Türkiye ortalama algı düzeyinin dini değerlere teslimiyeti ve bunun üzerinden siyasetçinin de hazır hasat elde etme kurnazlıkları nedeniyle iktidarlar hiç bir zaman cemaat ve tarikatlar hakkında hukuki yaptırım ve düzenlemeler yapma yoluna gitmemişlerdir. Bugün de görüyoruz ki; Cumhur ittifakı (Bilerek Cumhur ittifakı diyorum, zira Balgat müdavimleri de artık olup bitenlerin vebalinden sorumludurlar) kadim Türk Ordusu üzerinde çok önemli yapısal değişiklikleri yaptıkları halde, bu anlamda cemaat ve tarikatlar üzerinde denetim anlamında bir düzenleme yapmaya cesaret edememişlerdir. Ancak benim kanaatim cesaret edememekten ziyade; onları iktidara taşıyan suyun kaynağının kesilmemesi, hazır hasatın toplanması arzusudur. 

Cumhurbaşkanı'nın kendisini Varlık Fonu yönetimine ataması.
Yıllar sonra üniversitelerde, ekonomi dersleri işlenirken; söz dönüp, dolaşıp günümüze gelecek ve hocalar kahkahalarla; "Biliyor musunuz çocuklar, tek adam zamanında devletimizin kasası tek adam ve onun damadına emanetti. Kasaya gireni de, çıkanı da sadece onlar biliyorlardı" diyecekler. 

...

Bu tür uygulamalar yani Varlık Fonu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve O'nun damadının denetim ve takibinde olması; 15 Temmuz denince günümüzde akla ilk gelen FETÖ ve onun hain kalkışması iken; bundan sonra bu somut gerçeğe gölge düşürecek algıların oluşmasına korkarım bizatihi tek adam ve O'nun hükumeti neden olacak. 

...

Ortalama zeka seviyesine sahip her vatandaşın diyeceği şu; "Bağımsız denetimden uzak fon yönetimi niçin illede ve illede bir ailenin inisiyatifine veriliyor ki. Yönetimde damat olup da ister istemez şaibelerin akla gelmesine vesile olunacağına; ülkede binlerce ekonomist var, aynı göreve niçin bir başkası atanmaz ki"

...

Veya bütün bu uygulamalar devletin bekası adına yapılıyorsa; ve de MHP bu nedenle tek adam rejiminin tetikleyicisi, sonra da ortağı olmuşsa; damat ve kayınpeder denetimindeki fon idaresine bir MHP'li ekonomist atansa ve yine ortalama zekaya sahip bizler de; "Bakın işte kimseden kaçırdıkları bir şey yoktur" desek; fon üzerindeki şaibe kalksa, bizlerde de güven oluşsa daha güzel olmaz mı. 

Muhacir ve Ensar meselesi
Her vesile ile İslami referanslara atıf yapılarak Suriyeli göçmenlerin muhacir, bizlerin de Ensar olduğumuz; dolayısıyla yardım etmemiz gerektiği öğütleniyor. 

...

Peki bu muhacir dediğimiz insanlar geldikleri yerlere sürekli gidip gelebildiklerine göre nasıl oluyor da hala muhacir kalabiliyorlar peki.

...

Hani su görününce teyemmüm bozuluyordu? 

İsterseniz biraz da gülelim.
Didem Aslan Yılmaz'a programını izlerken "twet" attım "Programınızda 12 Eylül 1980'i tartışıyorsunuz, 3 tane solcu davetli var niçin bir tane dahi ülkücü yoktur" diye sordum. Programın bitimine doğru cevap verdi; "Kenan Evren'in 12 Eylül'de bir sağdan bir soldan astık hatırlatmasını yaptık ya" dedi

MİT'imizin başarısı
MİT'miz yurt dışında operasyon yapıp, hainleri bulup ülkemize getirebilme beceri ve kabiliyetinde olduğunu gösterdi. Tebrik ediyorum.

...

Keşke aynı başarıyı 15 Temmuz öncesinde üstelik de çok kolay olması ile ülkemiz içinde FETÖ'ye karşı da gösterebilseydi(!)

İYİ PARTİ
Türk milletine ve devletine saygı, sevgi ve sadakat anlamında aynı paydada bütünleşen; güzel ahlak sahibi; etnik, din ve mezhep mensubiyetinden azade, herkesin aidiyet duyabileceği bir partidir.

...

Bu tanımın içinde sağ var mı, sol var mı. Sağın solun orası, burası, şurası var mı? Bilmem ne siyasetinin merkezi, kıyısı, köşesi var mı? Ateist, komünist; ülkücü, milliyetçi; liberal, kapitalist vurgusu var mı? Bunların hiç birisine doğrudan atfedilen bir vurgu söz konusu olmadığına; ve de bunu baştan beridir söylediğimize göre; peki ne demeye hala dayatılan siyasi kavramlar üzerinden kendimizi tanımlama ihtiyacı duyuyoruz.
...
İYİ Parti kendi kimliğini siyasetteki varlığı tanımlayacaktır. Yani demem o ki; İYİ Parti'nin siyasetteki misyonu; kendisi ile tanımlanacak olan bir mantaliteyi siyasi literatüre kazandırmak olmalıdır. İddiası bu olmadığı sürece diğerlerinin yanına eklenmiş bir fazlası parti olup, öylece kalmaya da mahkumdur.

...

Dolayısıyla, hangi şart altında olursa olsun tam katılımlı parti içi demokrasi ile yönetimler şekil almalıdır. Atama usulünün siyasette en utanılası durum olduğu anlayışı; İYİ Parti'nin örnek ve tavizsiz uygulayıcısı olarak siyasi kültürümüze kazandıracağı bir zenginlik olmalıdır. Beklentilerimiz bu yöndedir. 

Etnik özürlüler andımızdan korkuyorlar
Fuat Uğur denen adam nerede yazıyor, ekmeğini nereden kazanıyor; sağ düşüncenin bir gazetesi, Türkiye Gazetesinde. Adamın kaleminin ucundan Türklüğe kin ve öfke dolu cümleler damlıyor. Adam şimdi kafayı takmış andımıza; orada Türklüğe güven, sadakat ve sevgi vurgusu yapılıyor ya; ondan. 

...

İşte ben de bu tür sağ tandanslı davranış biçimlerinden dolayıdır ki; Türklüğümüze ve ülkemize en büyük zararı sağın ihaneti vermiştir diyorum. Bu ihanete maalesef ve maalesef dinimiz İslamı daima payanda olarak kullanmışlardır. Korkum o ki; gelecek nesiller bu sağın ihanetine şahit ola ola belki de gün gelecek "Dinimiz İslam olmasaydı ülkemiz bu denli geri ve zavallı kalmayacaktı" diyecekler.

....

Bugün bütün "sağ" gazete başlıkları ve yazarlarının seçtiği konularda İslama vurgu altında Türklüğe karşı bir hasımlık ve hazımsızlık olduğunu sezersiniz. Bir başka gizlilik hali ise; dindarlık kisvesi altında Türk milletinden nefret edip ancak kendi etnik kimliğinden onur duyma hali. Bunu da mütemadiyen saklayan bir güruh var ki; esas tehlikeli olanlar da bunlardır. Bunlardan olan bir hatun kişi var ki; dün "Türk bayrağının altına azınlıkları temsilen bir şerit çekilsin" diyordu, çünkü "sağ"ın ihanetinin devamı için o gün o konjonktürü oluşturmak gerekiyordu. Bugün ise O hatunun milliyetçiliği yanında benimkisi adeta halt etmiş(!) Bu da niye; sağın ihanetinin devamı için bugün de bu konjonktürün oluşturulması gerekiyordu ondan. Bunlar için etnik kimliklerini saklayıp, İslam inancına sığıntı halinde Türk milleti ve devletine ihanet etmek daha kolaydır. Bu sağ ihanet şebekesi her cemaatin içinde olabilirler. Dün FETÖ, bugün KETÖ; fark etmez. Mesela bunların içinden müthiş Arapçılar çıkabilir ama Türkçüler hiç bir zaman çıkmaz.

...

Bütün bunlar 56 yaşında birisi olarak şimdiye kadar olup bitenler üzerine siyasi gözlemlerime dayanıyor. Keşke bizden önceki nesiller sola karşı vermiş olduğu mücadelenin bir kısmını da "sağ"a kaşı vermiş olsaydı. Birey bazında insanları yargılamaktan ziyade bir zihniyeti sorgulamaya çalışıyorum.

...

Dolayısıyla; Türk milletine ve devletine saygı, sevgi ve sadakat anlamında aynı paydada bütünleşen; güzel ahlaka sahip olan; etnik, din ve mezhep mensubiyetinden azade herkes benim için değerli ve birinci sınıf vatandaştır. 

Ülkücü okuyan yazan şuurlu bireydir.
Yahu yapmayın Allah aşkına!...

...

Ülkücü dediğin biraz okur, yazar, çizer, dinler, muhakeme yapar ve nihayetinde ders çıkarıp, gerekirse yönetir veya yönlendirir.

...

Bu kadar meziyete sahip insan nasıl olup da bir Asya ziyaretine tav olur anlamak mümkün değil. Bu ziyaretle Türklüğümüze şan ve şöhret kazandıran ne olmuştur Allah aşkına. Mesela ortak değerimiz olan hangi Türk büyüğünün sözüne atıf yapılarak, ne söylenmiştir. Söyleyemez; çünkü, öyle bir kültürün alt yapısına sahip değil, yolu oradan hiç geçmemiş ki. Hepimiz biliyoruz ki; O'nun çadır kurduğu yer Filistin kamplarıdır.

...

Adam daha dün milliyetçiliğimizi ayakları altına almadı mı. Sormak isterim; muhterem ne ara sırtınızdan ayağını çekti, siz de; "Allah senden razı olsun" diyerek şükran duygularınızı dile getirme ihtiyacı duyup, övgü dolu methiyeler düzüyorsunuz.

...

Utanmasanız, Başbuğ mezarından çıksa; muhteremi övmek için "Sen ne yaptın ki" diyeceksiniz...

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.