1. HABERLER

  2. POLİTİKA

  3. Erdoğan’ın Esad’ı devirme politikası olmasaydı neleri yaşamayacaktık? Ümit Özdağ ayrıntılı olarak açıkladı

Erdoğan’ın Esad’ı devirme politikası olmasaydı neleri yaşamayacaktık? Ümit Özdağ ayrıntılı olarak açıkladı

Erdoğan’ın Esad’ı devirme politikası olmasaydı neleri yaşamayacaktık? Ümit Özdağ teker teker anlattı…13 Kasım 2019 Çarşamba Abone ol İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, AKP’nin Suriye politikalarının Türkiye’ye büyük zararlar verdiğini belirterek,

A+A-

İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, AKP iktidarının Suriye politikasına tepki göstererek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’de Beşar Esad’ı devirme isteği yüzünden Türkiye’nin büyük zarar gördüğüne dikkat çekti.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 2018 yılı strateji belgesini iktidarın isteği yüzünden açıklamadığını ve gizli tuttuğunun altını çizen Özdağ, ABD’nin Barış Pınarı Harekatı öncesi bölgeden çekilir gibi yaptığını, ancak şu anda YPG’yi koruduğunu söyledi.

Ümit Özdağ düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

"AKP iktidarı, 2011’den bu yana Müslüman Kardeşler ideolojisinden köklerini alan bir siyasal ümmetçi dış politika anlayışı ile Türkiye’yi; Suriye, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de bir hatadan diğerine sürüklemektedir. 

2011’de Beşar Esad’ı devirmek ve yerine Müslüman Kardeşler örgütünü iktidara getirmek için yola çıkan AKP, Beşar Esad’ı deviremediği gibi PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde hakim olmasına ve IŞİD’in Suriye’de geniş alanlara hükmetmesine yol açan süreçleri tetikledi. 

AKP iktidarının Suriye’de Beşar Esad’ı devirme politikası olmasaydı, ne El Nusra olacaktı ne IŞİD. IŞİD olmasaydı, Suruç’ta 34, Ankara’da 102,  İstanbul Sultan Ahmet’te 10, İstanbul Beyoğlu’nda 5, Gaziantep’te 53 ve İstanbul Atatürk Havalimanı’nda 36 kişi IŞİD tarafından katledilmeyecekti. IŞİD, 2 askerimizi yakarak şehit edemeyecekti.
AKP iktidarının Beşar Esad’ı devirme politikası olmasaydı Fırat Kalkanı Operasyonunda 67 şehit, 245 yaralı ve Afrin operasyonunda 53 şehit, 225 yaralı vermeyecektik. 

AKP iktidarının Beşar Esad’ı devirme politikası olmasaydı, ülkemize kayıtlı 3.8, kayıtsız 1.5 toplam 5.3 milyon Suriyeli gelmeyecekti. Ülkemiz dünyanın en fazla sığınmacısının olduğu ülke olmayacaktı.  Türkiye, GSMH’ye göre dünyada sığınmacılar için en fazla para harcayan ülke olmayacaktı. 40 milyar Dolar cebimizde kalacaktı. En ağır borçlu ülkelerden birisi olarak yüzde 7.5 dolar faizi ile borç bulan Türkiye, yılda 2.8 milyar Dolar daha az faiz ödeyecekti. 
Gaziantep’te askerden yeni dönen ve kardeşini evlerinin önünde döven bir grup Suriyeli’ye müdahale eden Necati Bağcı omzundan rambo bıçağı ile bıçaklanıp ölmeyecekti. İstanbul Fatih’te gün ortasında sadece kendilerine güldüğünü iddia ettikleri 16 yaşındaki İsmail Bayar’ın kaburgalarını kırıp kalbinden bıçaklayarak öldüren Suriyeli alçaklar, Türkiye’ye hiç gelmemiş olacaktı. Erkek ve kız çocuklarımıza Suriyeli sapıklar tarafından cinsel tacizde bulunulmayacaktı. Özetle,  Türkiye, AKP’nin Beşar Esad’ı devireceğim sevdası sebebiyle çok büyük bedeller ödemiştir. 

Şimdi bunların üzerine Erdoğan, Türk milletinin omuzlarına yeni büyük bir yük daha getirmek istiyor. Erdoğan, Türkiye’deki 5.3 milyon Suriyelinin 1 milyonunun Suriye’nin kuzeyindeki 440 kilometre genişliği 32 kilometre derinliğindeki alana yollanacağını açıklamıştı. Erdoğan, daha sonra 1 milyon kişinin de daha güneyde Rakka ve Deyri Zor’a yerleştirilebileceğini açıkladı.

Ancak Erdoğan, BM’de gösterdiği haritada Tel Abyad ile Resulayn arasında halen Türk ordusunun kontrol ettiği 440 km’lik bu bölgeye sadece 405 bin kişinin yerleştirilmesinin planlandığını da açıklamıştır. 

Erdoğan, Suriye’de inşa edilecek 2 milyon kişinin yerleşeceği şehrin ve çevresindeki köylerin 53 milyar Dolar tutan inşasını uluslararası bağışçılardan istedi ancak hemen ekledi, “Siz vermezseniz vermeyin, biz yaparız.” 

Büyük bir bölümü ev sahibi olmadığı için kirada oturan Türk insanı, boğazından keserek ödediği vergilerle -ağırlamak için harcadığımız 40 milyar Dolar yetmezmiş gibi- Suriyelilerin geri dönmeleri için Suriye’de evler, spor salonları, hastaneler, gençlik merkezleri inşa edilmesi için para harcayacak. Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur.   

Aylık geliri 852 TL’nin altında olan yurttaş sayısı 8.6 milyondur ve 11.5 milyon Türk vatandaşı, sosyal güvenlik sisteminin dışında yaşamaktadır. Hükümet Türk milletinden Suriyeli sığınmacılar için 40 milyar Dolar harcaması yetmezmiş gibi şimdi de 2 milyon Suriyelinin geri dönmesi için 53 milyar Dolar daha harcamasını istemektedir. Sadece Tel Abyad-Resulayn arasına 405 bin kişinin yerleşmesi için harcanacak para ise 10 milyar Doların üzerinde olacaktır ki, bu da Türk Milletinin ödeyebileceği  bir maliyet değildir. 

Size altını çizerek bir hususu açıklayacağım. Bu bölgeye Türkiye’den 405 bin Suriyeli gitmeyecek! Bunu Erdoğan da biliyor. Ancak Türkiye, Rusya ile yapılan anlaşma gereği İdlib’den çekilince Şam rejiminden korkan bir kısım İdlibli Tel Abyad ile Resulayn arasına yerleştirilecektir. Belki Türkiye-Suriye sınırında sınırın Türkiye tarafından yaşayan bir kısım Suriyeli de dönebilir. Ancak biraz önce dikkat çektiğim gibi PKK-PYD’nin Tel Abyad-Resulayn bölgesine yönelik saldırılar başlattığı düşünülür ise bu o kadar da kolay olmayacaktır.  

İlginç olan bir başka husus daha var. 29 Ekim’de Astana’da Türk, Rus ve İran Dışişleri Bakanları üçlü açıklama yaptılar. Ve bu açıklamanın son paragrafında Suriyeli sığınmacıların Suriye’ye döndükleri zaman asıl/başlangıçtaki ikamet yerlerine dönmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Bu üçlü açıklamayı neden ise Türk Dışişleri Bakanlığı yayınlamamış, ancak Rus Dışişleri Bakanlığı internet sitesine koymuştur. Ancak bu açıklamayı internet sitesine koymayan Türk Dışişleri Bakanlığı, BM nezdindeki daimi temsilcisine talimat vererek, Rus ve İranlı delegeler ile birlikte Astana’da alınan kararı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi belgesi olarak yayınlatmıştır. Özetle, Saray rejiminin her şeyi karmakarışık hale getirildiği görülmektedir.   

Öte yandan üzerinde durulması gereken bir husus da, Erdoğan’ın Ankara’da bütün diplomatik teamülleri çiğneyerek Amerikan başkan yardımcısı ile yan yana oturarak yaptığı görüşmeler sonrasında, Türkiye’nin yapılan anlaşmaya uyarak operasyonu durdurmasına rağmen, önce geri çekilir gibi yapan Amerikan ordusu, tekrar eski yerlerine konuşlanmış ve PKK-PYD’yi koruma altına almıştır. Saray bir kez daha kandırılmış görünmektedir. 

Bunlar olurken, birkaç gün önce Tel Abyad’da PKK-PYD terör örgütünün bir bombalı araç ile yaptığı saldırılar sonuncunda önce 13 sonra 8 kişi öldü. PKK-PYD bundan sonra da Türkiye ile yapılan anlaşma gereği Suriye’den geri çekilmeleri gerekirken yeniden konuşlanıp PKK-PYD’ye koruma sağlayan Amerikan güçlerinin ardına saklanarak ordumuza karşı saldırılarda bulunma stratejisi geliştireceklerdir. Çatışmalar devam ederken zaten ölü bir proje olan güvenli bölgeye şehir inşa etme girişimi nasıl yürüyecektir? Bu sorulması gereken bir diğer sorudur.

Suriyeli sığınmacılar konusunda ortaya çıkan yeni bir gerçek ise, Türk milletinden özenle saklanan “UYUM STRATEJİ BELGESİ ve ULUSAL EYLEM PLANI 2018-2019” olmuştur. Bu varlığı özenle gizlenen belgeyi, vatansever bir Göç İdaresi çalışanı CHP 26. Dönem milletvekili Sayın Mustafa Balbay’a iletmiştir. Balbay’ın belgeyi kamuoyu ile paylaşması ile Türkiye bu belgenin varlığından haberdar oldu. Geçen hafta basın toplantısında benim bu belgenin varlığını açıklamam üzerine Süleyman Soylu’nun sürekli bana karşı kışkırttığı AK-GÖÇ Genel Müdürlüğü yine bir twit atarak şu açıklamayı yapmıştır:

“Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı Sadece Suriyeliler İçin Hazırlanmamıştır.

Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı gizli bir belge değildir.

İlgili kamu kurum ve kuruluşları ve göç alanında çalışan akademisyenlerin katkılarıyla hazırlanmış, Göç Kurulu toplantılarında defalarca tartışılarak kabul edilmiş ve ilgili urum ve kuruluşlarla paylaşılmıştır.

Bu belge Suriyeliler için hazırlanmamıştır.

Ülkemizde, 180 binin üzerinde yabancı öğrenci, çok sayıda uluslararası şirket çalışanı yabancı, Irak Türkmenlerinden Uygur Türklerine kadar gönül coğrafyamızdan gelmiş çok sayıda sığınmacı bulunmaktadır. Belge, bu yabancıların ülkemizde bulundukları süre içerisinde hak ve yükümlülükleri konusunda bilgilendirilmeleri, kamu kuruluşlarımız arasında koordinasyonun sağlanması, kamu hizmetlerinin planlanması amacıyla bütüncül bir göç politikasının parçası olarak hazırlanmıştır. 

Kamuoyunu yanlış yönlendirdiğiniz ve kurumumuzla ilgili ithamlarınız sebebiyle hakkınızda yine suç duyurusunda bulunulacaktır.”

Oysa Süleyman Soylu’nun yapması gereken mafya ağzı ile konuşarak bana hakaret etmek değil, bir Türkiye Cumhuriyeti devleti bakanının sahip olması gereken vakur bir duruşla, dosyalarını ve isterse bürokratlarını alıp bir televizyon programında benimle Suriyeli sığınmacılar konusunu tartışacak kadar medeni cesarete sahip olmaktır.  
AK-GÖÇ yetkilileri sizlere sesleniyorum. Ben bu belge gizli demedim, Türk milletinden iktidarın isteği doğrultusunda gizlediniz dedim. Hatta genel müdürlüğün açıklamak istediğini ancak İçişleri Bakanı’nın açıklanmasını istemediğini sağda solda siz açıklıyorsunuz. 

Kısacık açıklamanızda bile çelişkiler var. Önce “bu belge sadece Suriyeliler için hazırlanmamıştır” diyorsunuz, hemen aşağısında da “bu belge Suriyeliler için hazırlanmamıştır” diyerek başka bir şey söylüyorsunuz. 

Bu belgeyi “180 binin üzerinde yabancı öğrenci, çok sayıda uluslararası şirket çalışanı yabancı, Irak Türkmenlerinden Uygur Türkleri” için hazırladığınızı söyleyerek kamuoyuna yalan söylüyorsunuz. Belgede Türkler 18 kez, Türkiye 68 kez, Suriye ve Suriyeliler 9 kez, Irak 1 kez, Afganistan 1 kez, İran 1 kez, Somali 1 kez, geçici koruma ifadesi 12 kez geçerken Türkmen ve Uygurlardan hiç bahsedilmiyor. Özetle, Genel Müdürlük Türk milletine yine yalan söylüyor.

Güneş balçıkla sıvanmaz. Göç İdaresi tarafından büyük ölçüde tercüme edilerek hazırlanan “UYUM STRATEJİ BELGESİ ve ULUSAL EYLEM PLANI”, Suriyelilerin Türkiye’de kalması için Türk milletinin psikolojik operasyon ile ikna edilmesi planından başka hiçbir şey değildir. 5.3 milyon Suriyeli Geçici sığınmacılar, Afganlar, Iraklılar, İranlılar vs. milliyetlerden 1.4 milyon insan için Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün resmi bir devlet belgesinde kullandığı kavram “GÖÇMEN” kavramıdır. Oysa uluslararası anlaşmalarda tanımlanmış bir “GÖÇMEN” kavramı yoktur. Türk hukukunda göçmen 5543 sayılı yasada: “Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde Türkiye’ye gelip bu kanun gereğince kabul olunanlardır” şeklinde tanımlanmıştır. 

6 başlık halinde hazırlanan bu belgeyle Suriyelilerin ülkelerine dönmelerini arzu eden Türk milletini, nasıl Suriyelilerin kalmasına ikna edilecekleri planlanmıştır. 

Stratejik Öncelik 1-Toplumsal Uyum, Stratejik Amaç 1, 

Hedefler

-Göçmenlere yönelik toplumsal kabul düzeyini güçlendirmek,
-Göçmenlere yönelik olarak toplumsal kabulü artırmak için gerekli tedbirlerin alınması.

Bu bürokrasi tercüme dilinin Türkçesi, Türk milleti istemiyor. Milleti aldatmak için çalışmalar yapmalıyız demektir. 2. Stratejik Amaç ise “yerel halk ile göçmenlerin bir arada yaşamalarının desteklenmesi” imiş. Yerel halk ile kasıt Türk milletidir. Bu kötü, motamot bir tercümedir.  

İçişleri Bakanlığı ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün yapması gereken, Türk milletini geçici sığınmacıların Türkiye’de kalmasını kabullenmeye ikna etmek değil, Suriyelilerin geri dönüşünü planlamaktır.    

Sonuç olarak Erdoğan’ın Suriye politikası yine çıkmazdadır. Türk askerinin kanı, canı, teri, emeği başarısız siyaset ile heba edilmemelidir. Artık Müslüman Kardeşlerin hayal dünyasından Türkiye Cumhuriyeti’nin milli menfaatlerini temsil eden gerçekler dünyasına dönmenin zamanı gelmiş, geçmektedir. Türkiye’yi hızla ABD ve Rusya arasına sıkışmaktan, PKK-PYD ve IŞİD’in hedefi olmaktan çıkaracak bir politik stratejinin benimsenmesi kaçınılmazdır.

Bunun için atılması gereken adımlar şu başlıklar altında toplanabilir;

1)Beşar Esad ile derhal diplomatik ilişki kurulmalıdır.
2) Erdoğan, Suriye’nin yeni anayasa yapım sürecinde Suriye’de üniter devleti güçlendirici bir tavır almalıdır. 
3) Erdoğan, desteklediği muhalefet güçleri ile Şam arasında uzlaşma sağlamalıdır.

Unutmayalım ki, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunması anlamına gelecektir."

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.